Sınırlamayı felsefesinin temeline oturtan Immanuel Kant’ın aziz hatırasına...
Bir şey üzerine konuşabilmek için o şeyi sınırlamak gerekmektedir. Varlık bir bütünlük halinde bulunuyor olsa bile, insan idrakine konu kılabilmek için onu küçük parçalara ayırmak ve parçaların birbirine karışmasını engellemek için de onları sınırlamak gerekmektedir. Bu sınırlama, niteliğe veya niceliğe matuf olabilir. Bu vesile ile o şeyin ne-(i)s(e)-neliği mümkün kılınmış ve o şey düşünceye ve konuşmaya konu edilebilir hâle getirilmiş olur İşbu sebeple iktidar kavramından bahsedebilmek için onun sınırını ifade etmek cihetine gidilmiştir.
İktidar, çeşitli katmanlarda tezahürü olan bir müessesedir. İktidarın bu katmanlılık hâlini kabaca; gökteki, tahttaki ve evdeki iktidar olarak ifade etmek mümkündür1.
İktidar fikrinin oluşması bakımından hangisinin merkezde olduğu tartışmalı olmakla birlikte, ifade edilmelidir ki, insanın hürriyeti bu üç iktidarın sınırına ilişkin kabulü ile doğrudan ilişkilidir. İktidarın, buyruğu icra ettirme gücü olduğu düşünüldüğünde bu ifade gerçek anlamını kavrayacaktır.
Eyleme kabiliyetini haiz her varlık, eyleme iradesini dış dünyada bire bir tahakkuk ettirmek istemekte, iktidar olmaya çalışmaktadır. Herhangi bir alanda muktedir olan da iktidar alanını genişletme eğilimindedir. İşbu sebeple, birden fazla iktidar sahibinin, birden fazla iktidar alanı ortaya çıkmakta ve hatta iktidar sahipleri arasında iktidar alanlarının sınırı hakkında çatışmalar meydana gelmektedir.
Bu noktada sınır kavramı karşımıza çıkar. Sınır, içerisinde kalan müdahale edilebilecek alanı ve dışarıda kalan müdahale edilemeyecek alanı belirlemesi bakımından iki yönlü bir vazife icra eder. Bir sınır içerisinde kalan çeşitli unsurların da kendi sınırlarının mevcudiyeti mümkündür, tâ ki en ufak birime erişilene kadar her unsur bir sınır içerisindedir denebilir. Bu cüzden olmak üzere sınır, kişinin veya şeyin, kendisini tahakkuk ettirebileceği alanı diğer alanlardan ayrılmasını sağlayandır.
Bu açıklamalara ek olarak ifade edilmelidir ki, yazıya konu edilen, siyasî iktidarın sınırıdır ve niteliğe matuftur2. Yani, siyasî iktidar kavramının muhtevasını, tahakkuk edebileceği alanı belirlemeyi hedeflemektedir. Özellikle, siyasî iktidarın tasarruf yetkisinin, neleri içerip neleri içermediğine ilişkin bir akıl yürütme teşebbüsüdür.
1 Nitekim Batı Felsefesi ve Bilim tarihi bu üç iktidar ile çatışmanın incelenmesi ve hattâ bizatihi bu çatışmanın tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır denebilir. Türkiye’ye uyarlarken buradaki çatışma ifadesi yerine ilişkinin belirlenmesi ifadesi de tercih edilebilir. Ancak, belirtilmelidir ki ilişkilerin belirlenmesi yumuşak veya sert çatışma ile mümkündür. Aksi takdirde ilişki biçimlerinin değişmesi durumları teorik olarak açıklanamaz.
2 Kant’ın Salt Aklın Eleştirisi yahut Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena eserlerinde sınır kavramını ayırırken Grenzebegriff ve Schrankebegriff kavramlarının ikisini de kullanır. Ancak, kullanımda şöyle bir farklılığı tespit etmek mümkündür; aklın, erişemeyeceği muhatap olamayacağı örneğin metafizikle arasındaki ilişkiyi belirlerken Grenze kavramı tercih edilirken, matematik ve doğa bilimleri arasındaki ilişkiyi ifade ederken Schranke kavramı tercih edilir. Grenze keyfiyete/niteliğe ilişkin bir sınırı ifade ederken, Schranke kemmiyete/niceliğe ilişkin bir sınırı ifade eder.