Düşünce Dergisi > Dergi |

çocuk ve emek: türkiye’de çocuk işçiliği üzerine

Toplumsal hayatın akışı içerisinde insanların birbirlerini anlama, değerlendirme ve ele alma biçimleri birbirinden farklı olabileceği gibi toplumların çocukluk kavramını algılayış biçimleri de farklı olabilmektedir.

I

Toplumsal hayatın akışı içerisinde insanların birbirlerini anlama, değerlendirme ve ele alma biçimleri birbirinden farklı olabileceği gibi toplumların çocukluk kavramını algılayış biçimleri de farklı olabilmektedir. Bu nedenle çocuk kavramı ile ilgili olarak genel bir tanım yapmak kolay değildir. Çocuk kavramının tanımını yapmak için sosyolojik ve biyolojik literatür ağırlıklı bir tanım mı yapılacağı yoksa hukuki literatür içerisinde bir tanım mı yapılacağı ayırt edilmesi gereken önemli bir husustur. Çünkü bu noktada yapılacak tanım toplumun çocuk kavramına olan anlayışı açısından oldukça önemlidir (Sağlam ve Aral, 2016:44). Bu çalışmada çocuk kavramı çocuk işçiliği konusu üzerinden ele alınacağı için ulusal ve uluslararası hukuktaki çocuk tanımı ön plana çıkmaktadır. 20 Kasım 1989 senesinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesinde belirtildiği üzere bireyin henüz olgunluğa erişmeden yani 18 yaşını doldurup reşit olmamış hâli çocuk kabul edilmektedir. Bu durum biyolojik bir aşama olan ergenlik döneminden ayırt edilmelidir (Karadoğan, 2019: 196).

Bir insanın doğumundan hayatın sonuna kadar olan süreçte çocukluk dönemi önemli bir yere sahiptir. Kişinin çocukluk döneminde yetiştirilme şekli, içinde bulunduğu ortam ve aldığı eğitim, onun hem yetişkin bir birey olarak toplum içindeki yerine hem de nitelik ve donanım olarak ülke geleceğine nasıl katkı sağlayacağı açısından oldukça önemlidir (Avşar ve Öğütoğulları, 2012: 10).

Çocuk işçiliği hususu, tarihsel süreç içerisinde ele alındığı vakit çok eski dönemlere kadar uzanan ve bugün hâlâ güncelliğini koruyan bir problemdir. Genel anlamda insanlık tarihi incelendiğinde ilk çağlardan itibaren çocukların çalıştığına dair bulgulara rastlamak mümkündür.  İlk çağlarda insanlar karnını doyurmak için avcılık, balık tutma gibi faaliyetler gerçekleştirmekte, bu faaliyetler esnasında çocuklar da ailelerine yardım etmekteydiler. Böylelikle tarihsel süreç içerisinde çocuklar ilk defa çalışmış oluyorlardı (Elma, 2021: 1).

Yıllardan beri çocuk işçiliği farklı boyutlarda varlığını göstermeye devam etmiştir. Dünya genelinde çocuk işçiliğinin birçok nedeni olmakla birlikte bunların en önemlisi yoksulluktur. Yoksullukla birlikte adaletsiz gelir dağılımı, işsizlik, enflasyon gibi nedenler de çocuk işçiliğine neden olabilmektedir. Dünya genelinde yoksulluk üzerinden çocuk işçiliği sorunu ele alındığı vakit, yoksulluğu besleyen en önemli unsurlardan birinin nüfus artışı olduğu görünmektedir. Nüfus artışı plansız bir şekilde gerçekleştiği için kırdan kente göçü ve buna ek olarak hem kırsal alanda çocuk işçiliğini hem de kentsel bölgelerde çocuk işçiliğini tetiklemektedir (Barışık, vd., 2016:167). Yoksul aileler çocukları çalışmadan geçimlerini sürdürememekte, onların aile ekonomisine yapacağı katkıya muhtaç bir hâle gelmektedirler. Yoksul ailelerin elde ettikleri gelir sadece beslenme ihtiyacını karşılayabilmekte, bu durum ise çocuğun çalışmasının ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu göstermektedir (Çöpoğlu, 2018:370).

Bugün dünya geneline bakıldığı zaman çocuk işçiliğinin, başta az gelişmiş ülkelerde olmak üzere hâlâ ciddi bir sorun olarak varlığını devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde devletler, kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri çocuk işçiliği ile mücadele noktasında birtakım faaliyetlerde bulunmaktadır.

Toplumlar genel anlamı ile çocuk işçiliğine karşı bir düşünce yapısı içerisinde olmalarına rağmen kendi çocuklarının çalışmalarına göz yummaktadırlar. Hâlâ birçok toplumda çocuklar çalışmaya devam etmektedir. Tüm bunların yanı sıra çocuk işçiliği uluslararası hukukta bir suç olarak kabul edilmekle birlikte, çocuk işçiliğinin bir insanlık suçu olduğu da unutulmamalıdır.  Zira çocuklar en doğal hakkı olan eğitim hakkından, sosyalleşmekten, hayattan keyif alıp çocukluğunu yaşamaktan mahrum bırakılıp kendi rızası dışında aileleri tarafından zorla çalıştırılmaktadır. Geleceğe yönelik sağlıklı bir birey olma yolunda dezavantajlı bir konuma gelmektedirler (Çöpoğlu, 2018:671).

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çocuk işçiliği sorunu çok derin bir şekilde hissedilmektedir. Bu sorun Türkiye’nin sahip olduğu eğitim, ekonomi, nüfus, istihdam gibi dinamikleri ile oldukça alakalıdır (Tor, 2010:27). Türkiye’de çocuk istihdamı her geçen yıl azalma gösterse de hâlâ istenilen seviyede değildir. Türkiye’de özellikle 2. Dünya Savaşı’nın ardından birçok ülkede olduğu gibi kırdan kente doğru yoğun bir nüfus akımı yaşamıştır. Günümüzde de çocuklar özellikle de büyükşehirlerde enformel sektör içerisinde istihdam edilmektedirler. Türkiye’de enformel sektör dönemsel olarak gelişme kaydetmiştir. 1940’lı yıllara gelinmesinin ardından Türkiye’de enformel sektör varlığını göstermeye başlamıştır. Türkiye’deki enformel sektör ağırlıklı olarak ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık, işportacılık gibi meslekler üzerinden ilerlemiştir. 1980’li yıllara gelinmesiyle birlikte çocukların enformel sektör içerisine iyice yerleştirdiği ve bu sektörde varlığının devam ettirmesinde önemli bir pay sahibi olduğu görülmektedir (Barışık, vd., 2016:139).

Dünyada çocukların çalışma yaşamı içerisinde korunmasına ilişkin ilk gelişme kapitalizmin en acımasız olduğu 19. yy.da yaşanmıştır. İngiltere’de bu konuya ilişkin çocukların sağlığı ve ahlakı hakkında bir kanun çıkarılmıştır. Ancak dönemin bireysel liberal politik anlayışı kâğıt üzerinde böyle bir yasa olmasına rağmen pratikte çocukların çalışma yaşamında korunmasına yönelik ciddi bir adım atılmasını engellemiştir. Çocukların maruz kaldıkları bu olumsuz tablo devam etmiştir. Dönemin İngiltere’sinde çocuklar madenlerde ve bunun gibi birçok ağır işte çalışmak mecburiyetinde kalmıştır (Demir, 2010:547-549). Devam eden süreçte 1878 yılında Fabrikalar Kanunu ile asgari çalışma yaşı 10 yaşına kadar düşürülmüştür ve bununla birlikte 14 yaşın altında olan çocukların normal çalışma süresinin yarısı kadar çalışması kararlaştırılmıştır. İlerleyen yıllarda bu ve benzeri kararlar diğer Avrupa ülkelerinde de alınmıştır. 1890 yılına gelindiğinde ise Berlin Konferansı’nda çocukların çalışma yaşı işçi sağlığı ve güvenliği ve çocukların çalışma saatleri ile ilgili kararlar alınmıştır. 1919 senesinde ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) kurulmasının hemen ardından 5 Sayılı Sanayide Asgari Yaş Sözleşmesi kabul edilmiştir. Bu sözleşme ile birlikte çocukların sanayide çalışma yaşı sınırlandırılmış ve 14 yaşın altındaki çocukların sanayide çalışması yasaklanmıştır. Devem eden yıllarda çocukların çalışma yaşamı içerisinde korunmasına yönelik birçok yasa ve sözleşme oluşturulmuştur.

 

II

Günümüzde Covid-19 salgını dünyayı şu ana kadar benzerine rastlanmamış ekonomik bir dar boğaz içerisine sokmuştur (ILO, 2023:24 Mart).  Bu sağlık krizinin sonuçlarını tam anlamıyla kestirmek mümkün olmasa da aile geçindirmekle yükümlü alan belli bir gelir seviyesindeki çalışanları oldukça zor bir durumda bıraktığı aşikârdır (Ay, 2020:10). Covid-19 salgınının yarattığı ekonomik buhran yoksulluk işsizlik gibi birçok problemin de kaynağı haline gelmiştir. Meydana gelen bu sağlık krizi bugün hâlâ etkilerini devam ettirmektedir. Bu tarz kriz ya da salgın hastalıkların yarattığı kasırgalardan ilk etkilenen yoksul aileler ve birtakım spesifik meslek gruplarıdır. Pandemi sürecinden çocuklar büyüklere göre virüse yakalanma ve virüsten etkilenme bakımından daha az hasar görmüş olsa da bu salgının beraberinde getirdiği ekonomik sorunlar ve sosyal tahribattan daha çok etkilenmişlerdir. Yoksul ailelerin çocukları bilhassa bu krizden en çok etkilenenler olmuşlardır. Pandemi sürecinin devamında ailelerin giderek yoksullaşması sonucunda birçok çocuk iş yaşamına dâhil olmuştur ve bu çocukların sayısı giderek artmıştır. Ekonomik şartlardan ötürü hem çalışma saatleri artmış hem de kazandıkları ücret düşmüştür. Bununla birlikte çalışma yaşamına dâhil olan çocuklar direkt olarak bu salgına maruz kalmışlardır. ILO sözleşmesinde bahsedilen ve yasaklanan 182 numaralı çocuk işçiliğinin en kötü biçimi bütün dünya ülkelerinin önünde açık bir biçimde sergilenmiştir (Güler ve Parlak, 2022:57).

Son yıllarda Türkiye’de ve dünya genelinde çocuk işçiliğini önlemeye yönelik birçok politika ve strateji geliştirilmiştir. Bununla birlikte Covid-19 salgını bu gelişmelere ve yeniliklere ağır darbe vurmuştur. Özellikle değişime karşı direnen bölgelerdeki gelişmeler duraksamış ve çocuk işçiliği yeniden artış yakalamıştır (ILO UNICEF, 2023, 19 Aralık). Bununla ilgili olarak bu salgınla birlikte okulların kapanması da çocuk işçiliğinin tetiklemiştir. Özellikle kız çocukları ücretsiz aile işçisi olarak çok daha fazla savunmasız hale gelmişlerdir. Bu durumda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini artırmıştır (ILO -UNICEF, 2023, 19 Aralık). Ekonomide meydana gelen dar boğaz olgun bireyler için iş fırsatlarını azaltmakta ve kayıt dışı sektörü daha cazip hale getirmektedir. Kayıt dışı iş piyasasında meydana gelen bu hareketlilik çocukları da içine çekmekte ve çocuk işçiliğini çok daha cazip bir hale getirmektedir (Güler ve Parlak, 2022:58).

Covid-19 sağlık krizi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok sarsıcı etki yaratmıştır. Eğitim-Sen, 2021 yılında yapmış olduğu bir araştırmada Türkiye’de 5-11 yaş arasında çocuk işçi olarak çalışan çocukların yaklaşık %28’inin okula gitmediğini ve yine 12-14 yaş aralığındaki çocuk işçilerin %35‘inin okula gitmediğini ortaya koymuştur. Türkiye’deki toplumsal çatışmanın ve toplumsal eşitsizliğin en belirgin şekilde yaşandığı mahallelerden biri olan Tarlabaşı’nda yapılan bir araştırmada pandemi sürecinin çocukları ne derece etkilediğine dair bir araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmada çocukların eğitim, sosyalleşme, boş zamanlarını değerlendirme, internete ve haber kaynaklarına ulaşım gibi faaliyet ve uygulamalara ne sıklıkla ulaşabildiği araştırılmıştır. Yapılan bu araştırma sonucunda Tarlabaşı’nda ikamet eden çocukların yaşıtlarına göre bu imkânlara oldukça uzak oldukları tespit edilmiştir. Böyle bir atmosfere sahip olunan bir ortamda çocukların sosyal, psikolojik, fiziksel gelişimlerini düzgün bir şekilde tamamlamalarını beklemek bir yana çalışma hayatına katılmaya zorlanmaları ve çevreleri tarafından şiddet ve baskıya maruz kalmaları oldukça muhtemeldir (Yüceol, 2022:50-51).

Çocuk işçiliğinin önüne geçmek adına yapılan çalışmalara meydana gelen Covid-19 sağlık krizinin etkileri de göz önünde bulundurularak ilaveler yapılması gereklidir. Bu noktada kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerine de pay düşmektedir. Birbirinden bağımsız hem de bütüncül politikaların benimsenmesi şarttır. Belediyelere bağlı kurumlar virüsün yayılmasını önlemeye yönelik çalışmaların haricinde çocukların internet ağına erişimini kolaylaştırmak adına yeni model ve stratejiler geliştirmelidir. Bu sayede çocukların bulunduğu ortama dair sorunlar ve dolayısıyla çalışma yaşamına katılmasına yönelik baskılar daha kolay tespit edilebilir. Millî Eğitim Bakanlığı, sağlık ile ilgili yaşanan sorunların ardından eğitim sürecinin zarar görmesinden dolayı eğitim hakları ile ilgili olarak koruyucu geniş kapsamlı bir proje ortaya koymalıdır.

Tarım işçisi olarak çalışan çocukların sağlık ve hijyen ile ilgili olarak ciddi sıkıntılar yaşadıkları bilinmektedir. Bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordineli bir şekilde çalışıp ihtiyaçlar ve eksiklikler doğrultusunda uluslararası politikaları da dikkate alarak bir çalışma yürütmelidir. Bunun yanı sıra ILO, UNICEF, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kimliğe sahip olan kurum ve kuruluşlar AB’nin de desteğini alarak ortaklaşa bir akıl oluşturup bu nokta faaliyetlerine devam etmelidirler (Yüceol, 2022:50-51).

 

III

Günümüz dünyasında dijital platformlar toplum üzerinde büyük bir hâkimiyet kurmuştur. Çocuklar da bu durumdan nasibini almıştır. Bilhassa YouTube bu dijital platformlar arasından ön plana çıkmıştır. Çocuk emeği yalnızca çocukların fiziksel gücünü ortaya koyarak bir işte çalışmaları anlamına gelmez aynı zamanda yaratıcılık ve yeteneklerini ön plana çıkararak içerik üretmeleri de çocuk emeğinin bir versiyonudur. Bu noktada YouTube bunun için en iyi alandır.

YouTube içeriklerinde yer alan çocuklara bakıldığında herhangi bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Her ne kadar YouTube 13 yaş sınırı koymuş olsa da yayınlanan içeriklerde her yaş grubundan çocuğu görmek mümkündür. Sokaklarda çalışan çocukların güvensiz çalışma koşulları içerisinde yer aldığı söylenmektedir fakat çocuk YouTubelar da saniyeler içerisinde binlerce insana ulaşabildiği için güven açısından sokakta çalışan çocuklardan pek farklı durumda değildirler.

YouTube çocuklar açısından bazı etik ve yasal sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunun yanı sıra çocukların yer aldıkları içeriklere göre istismara açık hale gelmeleri de mümkündür. Bu içerikler çocukların ruhsal ve fiziksel sağlığına ciddi anlamda zarar verebilir. Bu hususta anne babaların önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır. Çocuklarının içerisinde bulunduğu içerikleri takip etmeli ve onlara rehberlik yapmaları gerekmektedir. Ancak YouTube videolarına bakıldığı vakit, anne babaların bu konuda koruyucu davranmaları bir yana çocukları adeta bu işe teşvik ettikleri görülmektedir. Birçok içerikte anne babalar çocuklarıyla birlikte yer almaktadırlar.

YouTube gibi dijital yayın organları emek sömürüsünün çok iyi bir şekilde organize eder. Youtube bireysel kullanıcı verileri üzerinde hedefli reklamcılık anlayışıyla sermaye birikimi yapar. Biriken bu sermayenin bir kısmını da içerik üreticileri arasında bölüştürür. Bu şekilde YouTube içerik üreticilerini daha çok içerik üretmeye sevk eder ve bu sayede Foucault’un söylediği gibi çalışanları üretim makinasına dönüştürür (Cıngı ve Kösedağ, 2024:181-185).

Bugünün dünyasında çocuk emeğinin birçok versiyonu vardır. Günümüzde bunların en popüler olanlarından biri de görsel medyada çocuk işçiliğidir. Görsel medyada çocuk emeğinin en spesifik yönü, çocuğun tanınırlık ve ünlü olma potansiyelinin ön plana çıkmasıdır. Aynı zamanda çocukların bu işten yüksek miktarlarda para kazanma olasılığı bu işi aileleri için cazip bir hâle getirmektedir.

Çocuk emeğinin görsel medyada kullanımı ile ilgili olarak 2 temel husus gündeme gelmektedir. Bunlardan ilki çocukların bu süreçten nasıl etkilendiği ikincisi ise medyada kullanılma çocuk emeğinin kötüye kullanılma potansiyelidir. Bu açıdan bakıldığında şöhret basamaklarını hızla tırmanan çocukların bu durum ile nasıl baş edecekleri hayati bir önem taşımaktadır. Bununla birlikte çocukların şöhret ve ünlülük ile psikolojik anlamda nasıl baş edebileceğine dair yapılan çalışma sayısı çok azdır. Yapılan az sayıdaki araştırmalarda şöhretin çocuk üzerinde oluşturabileceği psikolojik boyutlardan bahsedilmiştir (Değirmencioğlu, 2010:3-5).

Çocuğun merkezde yer aldığı görsel bir basın inşa etmek günümüzde birçok izleyiciyi ekran başına çekmektedir. Bu şekilde kamera önünde homojen bir yapının oluştuğu çocuk vizyonunun oluşmuş olduğu bir görsel medya meydana gelmektedir (Cıngı ve Kösedağ, 2024:187).

 

IV

Çocuklar bir ülkenin en değerli beşerî sermayelerinden biridir. Bu sermayeyi onların iradesi dışında fiziksel bir güç olarak çalışma hayatına entegre etmek ülkenin kaynağını bilinçsiz bir şekilde kullanmak anlamına gelir. Bununla birlikte Türkiye demografik fırsat penceresi sürecindedir. Yani çalışma çağındaki nüfusu çocuk işgücünü içerisine dâhil etmeden kullanmak için önemli bir fırsata sahiptir. Aynı zamanda fiziksel ve zihinsel olgunluğa erişememiş olan çocukların ağır işlerde kullanılması en başta insan haklarının yok sayılması anlamına gelmektedir.

İlk çağdan günümüze kadar çocuklar hep çalışmaya devam etmiştir. Çocuklar başta sanayi, tarım ve hizmet sektörü olmak üzere birçok sektör içerisinde yer almışlardır. Günümüzde ise dijital mecralar çocuklar için son derece popüler hâle gelmiştir. Çocuk işçiliğinin hem yerel hem küresel düzeyde ekonomik, toplumsal birçok etki yarattığı bariz bir biçimde ortadadır. Bu nedenle çocuk işçiliğini ortadan kaldırmakla sadece çocukların çalışmasının önüne geçilmeyecek aynı zamanda uzun vade de oluşacak toplumsal, ekonomik birçok sorunun da önüne geçilmiş olunacaktır. Çocuk işçiliğinin birçok olumsuz etkisine rağmen ekonomik düzeyde olumlu etkilerinden de bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte çocuk işçiliğini normalleştirmek ve meşrulaştırmak adına bu etkileri ön plana çıkarmanın kabul edilebilir bir yanı yoktur.

Tarihsel süreç içerisinde çocuk işçiliği her zaman gündeme gelen bir sorun olarak varlığını sürdürmüştür. Devletler, sivil tolum örgütleri, uluslararası kurum ve kuruluşlar çocuk işçiliği sorununu önce kademeli olarak azaltmak ve daha sonra da ortadan kaldırmak amacıyla her zaman kamuoyu oluşturmuştur. Bu noktada öncelikli hedef çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerine son vermek, daha sonrasında ise çocuk işçiliğini tamamen ortadan kaldırmak olmuştur. Birçok dünya ülkesi gibi Türkiye’de de bu sorun çok derin bir şekilde hissedilmektedir. Türkiye’de çocuk işçiliği sorununu ortadan kaldırmak amacıyla birçok yasa çıkarılmış ve birçok uluslararası antlaşmaya üye olunmuştur. Bununla birlikte birçok sivil toplum örgütü bu konuda bir sosyal farkındalık oluşturmaya gayret etmişlerdir. Tüm bunlara rağmen bu konuda gözle görülür bir mesafe kat edilememiştir. Bu durum yalnızca Türkiye’de değil başta gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok dünya ülkesinde benzer durumdadır. Bu kurumların verdikleri mücadele yüksek oranda çocuk işçiliği sorununun gündeme gelmesi konusunda fayda sağlamakla beraber bu sorunun önüne geçilmesi noktasında yetersiz kalmaktadır.

Bütün bu çaba ve uğraşlara rağmen çocuk işçiliği ile mücadele noktasında ilerleme kaydedilememesinin bir sebebi de alınan tedbirlerin ve uygulanan cezaların yetersiz olmasıdır. Hem uluslararası hukukta hem de yerel hukukta çocuk işçiliği ile mücadele noktasında birçok yasa çıkarılmıştır. Bununla birlikte bu yasaların çocuk işçiliğini önlemek bir yana en kötü biçimlerinin önüne geçilmesi noktasında bile yetersiz kaldığı görülmektedir.

Türkiye’de çocuk işçiliği ile mücadele noktasında görevli birçok kurum ve kuruluş vardır: Bakanlıklar, diğer kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve bazı özel kurum ve kuruluşlar… Bu kurumların çocuk işçiliğinin önüne geçmek adına verdikleri mücadele ve aldıkları tedbirler son derece yetersizdir. Bunun yanı sıra yasalarda çocuk işçi çalıştırmanın cezası caydırıcı nitelikte değildir. İşverenler bu cezaları göze almakta ve çocuk işçi çalıştırmaya devam etmektedir.

Türkiye’de ve dünya genelinde çocuk işçiliğinin önüne geçilememesinin bir diğer önemli nedeni de küresel piyasalar hâkim olan liberal sistemdir. Bu liberal sistem hükümetlerin elini kolunu bağlamakta, çocuk işçiliğinin önüne geçme noktasında kararlı adımlar atmasına mani olmaktadır. Liberal ekonominin temel prensipleri doğrultusunda gerek dünya genelinde gerek Türkiye’de çocuk işçiliği ile mücadele noktasında yeterli bir mücadele ortamı oluşamamaktadır.

Türkiye’de liberal piyasaların dayattığı şartlar nedeni ile tüm bu çaba ve emeğe rağmen bu sorunla ilgili belirgin bir şekilde mesafe kat edilememesinin nedeni, hükûmetin işverenle çalışanlar arasında bir denge politikası benimsemiş olmasıdır. Burada denge politikasından kastedilen iki tarafı da idare etme çabasıdır. Bunca yasaya ve devletin imkânına rağmen çocuk işçiliğinin önüne geçilememesi, ILO’nun 182 sayılı sözleşmesinde bahsedilen en kötü biçimlerinin bile engel olunamamış olması gerçeklik algısından oldukça uzak bir konumdadır.

Dünya üzerinde hükûmetler, ömürlerini uzatacak siyasi kararlar alma mekanizmasına sahiptirler. Seçmen çoğunluğunun yararına olacak kararlar hükûmetlerin ömrünü uzatıyorsa bunun etik olup olmadığı veya ahlaklı olup olmadığı her zaman ikinci planda kalmaktadır. Bu durum Türkiye’de de aynı etkiye sahiptir.

Türkiye’de başta hizmet sektörü olmak üzere tarım, sanayi ve enformel piyasalarda birçok çocuk çalışan bulunmaktadır. Çocuk çalışanların iş gücü maliyeti düşük olduğu için çocuk işçi çalıştırmak işverenlere daha cazip gelmektedir. Aynı zamanda birçok aile maddi anlamda sıkıntılar çektiği için çocuklarının çalışmasına müsaade etmektedir. Özellikle kırsal kesimlerde ve şehirlerdeki getto mahallelerde aileler yaşamlarını idame ettirebilmek için çocukların çalışıp elde ettiği gelire muhtaç durumdadır. 

Günümüz dünyasının ekonomik koşullarının oluşturduğu atmosfer nedeni ile hem işveren grubu hem de aileler çocukların çalışma hayatı içerisinde olmalarına göz yummaktadır. Bu durum kısa vadede her iki tarafın da menfaatine gelmektedir. Bu durum içerisinde devlet de çocuk işçiliği ile mücadele noktasında birçok yasa bulunmasına rağmen küresel düzeyde dünyaya hâkim olan ekonomik koşullar nedeni ile ve özellikle ekonominin resesyona girdiği dönemlerde çocuk işçi çalıştırılma noktasında daha esnek hareket etmektedir. Bu noktada devlet, yapılan denetimler ve kesilen cezalar doğrultusunda daha esnek ve anlayışlı davranmaktadır. Her ne kadar devlet, etik ve kanunen çocuk işçiliğine karşı bir tavır almış olsa da ülke ekonomisinin mevcut durumundan ötürü daha esnek bir tutum sağlama eğilimindedir. Mevcut gidişat doğrultusunda çocukların çalışması hem işveren hem de ailelerin yararına olduğu için yerel yönetimler düzeyinde daha toleranslı hareket edilmektedir.

Türkiye’de çocuk işçiliği ile etkin bir şekilde mücadele edilme noktasında önce, gerekli zeminin oluşturulması gereklidir. Uzun vadede ülke ekonomisini liberal sistemin küresel düzeyde oluşturduğu etkilerden minimum zararı görecek bir noktaya getirmek gereklidir. Bu noktada işsizlik ve enflasyon gibi ülke ekonomisinin sırtına yük olmuş sorunlar kısmen aşıldıktan sonra çocuk işçiliği ile daha etkili bir şekilde mücadele etmenin önü açılacaktır. Bu aşamaya gelindiğinde ise kamu kurum ve kuruluşları daha sıkı bir denetim sistemi oluşturmalı ve bu noktada sert ve caydırıcı bir ceza hukuku politikası benimsenmelidir.

 

Kaynakça

AVŞAR, Z. ve Öğütoğulları, E. (2012). “Çocuk İşçiliği ve Çocuk İşçiliği Mücadele Stratejileri”, Sosyal Güvenlik Dergisi, C:2, S:1, s. 9-40.

AY, Z.B. (2020). Yaşanan Sağlık Krizi ve Türkiye’de Çocuk İşçiliği, Erişim adresi: https://www.academia.edu/44484307/YA%C5%9EANAN_SA%C4%9ELIK_KR%C4%B0Z%C4%B0_VE_T%C3%9CRK%C4%B0YEDE_%C3%87OCUK_%C4%B0%C5%9E%C3%87%C4%B0L%C4%B0%C4%9E%C4%B0.

BARIŞIK, S., Ege, T. ve Şimşek, T. (2016). “Türkiye’de Çocuk İşçiliği ve Ekonomik Etkileri”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C:17, S:2, s.161-179.

CINGI, Y. ve Kösedağ, M. (2024). “YouTube’da Çocuk Emeği: İzleyici Çocuklar Perspektifinden Nitel Bir Araştırma”, Erciyes İletişim Dergisi, C:11, S:1, s. 181-203.

ÇÖPOĞLU, M. (2018). “Türkiye’de Çocuk İşçiliği”, Sosyal Bilimler Dergisi, S:14, s. 357-398.

DEMİR, F. (2010). “Çalışma Hayatında Çocukların Korunması”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:12, s. 547-577.

ELMA, Y. (2021). Türkiye’de Çocuk İşçiliği: İstanbul Saya İşçileri Örneği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ordu: Ordu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

GÜLER, Ç. ve Parlak, N. (2022). “Covid 19 Gölgesinde Çocuk İşçiliği”, Hitit Sosyal Bilimler Dergisi, C:15, S:1, s. 49-66.

ILO (2023). Erişim Adresi: https://www.ilo.org/ankara/projects/childlabour/lang.

ILO-UNICEF. (2023). Erişim Adresi: https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/- --europe/---ro-geneva/---ilo-ankara.

KARADOĞAN, U, C. (2019). “Çocuk ve Çocukluk Kavramının Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, C:4, S:7, s. 195-226.

SAĞLAM, M ve Aral, N. (2016). “Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk ve Çocukluk Kavramları”, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, C:1 S:2, s. 43-56.

TOR, H. (2010). “Türkiye’de Çocuk İşçiliğinin Boyutları”, Journal of World Of Turks, C:2, S:2, s. 25- 42.

YÜCEOL, H.M. (2022). “Çocuk İşçiliği Sorununun Analizi ve Politika Önerileri”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:5, S:2, s. 40-53.