Düşünce Dergisi > Arşiv > sayı 19 / cumhuriyet |

türkiye ekonomisinde 100 yıllık ekonomik dönüşüm

Cumhuriyet’in ilk döneminde, 1927’de yapılan sanayi sayımında Osmanlıdan kalan ve genellikle askeri ihtiyaçları karşılayan fabrikaların varlığına ilave kamu sanayi tesisi eklenmediği gibi İzmir İktisat Kongresinde özel sektör ağırlıklı sanayileşme hamlesi de girişim ve sermaye yetersizliği ile altyapı eksikliklerinden dolayı başarıya ulaşamamıştır.

Cumhuriyet dönemi iktisat politikalarının tarihi aslında, iktisat hakkında çok fazla düşünmemiş bir toplumsal ve siyasal mirasa dayalı, siyasi bağımsızlıktan sonra iktisadi bağımsızlığını kazanmaya istekli olan ve sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yemeye meyil gösteren bir psikolojinin dışa vurumunun tarihidir” (Buluş, 2018; 63). Dolayısıyla 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak için Cumhuriyet’in Osmanlıdan aldığı deneyim ve mirası dikkate almadan bir değerlendirmede bulunulamayacağını ifade etmek gerekir. Bu noktada en önemli unsurların başında kadimden gelen diye ifade edilen anti-merkantil politikalar gelmektedir. Anti-merkantil politikalar ise genel olarak ithalatı öncelikleyen ve yerli üretimi dış rekabet karşısında ezdiren uygulamalar bağlamında sanayisizlik ortaya çıkarken, ithalata dayalı yapı ise dış açıkların finansmanında dış borçluluğu derinleştirici etkiler doğurmuştur.
Osmanlının güçlü devlet ve buna bağlı olarak güçlü ekonomisi ile sürdürülebilirlik taşıyan anti-merkantil politikaların devletin zayıflamasıyla sürdürülebilirliği ancak ithalatın finansmanının dış borçlanma ile gerçekleştirilebilirliğine zemin hazırlamış ve bu durum da devletin yıkılışını hızlandırmıştır. Cumhuriyet’i kuran irade de özellikle Osmanlının bu olumsuz mirasına karşı önlem alma çabası içerisinde olmuş; Lozan’ın 5 yıllık süreç sonunda Osmanlının Batı’ya tanıdığı ekonomik imtiyazların devam ettirileceğine dair hüküm çerçevesinde, para ve gümrük politikaları uygulamaları bağlamında ancak sanayileşme hamlelerine başlayabilmiş, mali ve dış ticaret dengesine özen gösterebilmiştir. Fakat II. Dünya Savaşı ile birlikte bu politika uygulamalarından sapmalar ortaya çıkmakla birlikte Savaş sonrasında Batı bloğu içerisinde yer alma motifi de Osmanlıdan alınan derslerin bir tür terkini beraberinde getirmiştir.