Düşünce Dergisi > Arşiv > sayı 19 / cumhuriyet |

cumhuriyetin 100. yılında bir aydın olarak türk romancısı

1942, hızını gittikçe artıran radikal bir bakış açısının Türk romanında hissedildiği bir yıldır. Çünkü köy romanı anlayışı, Anadolu idealizminin yerine geçmeye başlamıştır. Köy gerçeğini savunduklarını öne süren yazarlar, kendilerinden önceki “Anadolu” yaklaşımını “kaval”, “çoban” “söğüt” edebiyatı adıyla alaya almıştır. Yaban, Çalıkuşu gibi dönemin çok okunan romanlarını “küçük burjuva romanları” olarak görürler.

Cumhuriyetimizin 2. yüzyılının kapısını araladığımız sırada ona yakışır yüksek bir kültür ve sanat ortamı kurmalıyız. Bilim ve teknoloji, sanat ve edebiyatla taçlandırılmadan bir toplumun medeniyet kurması mümkün değildir. Sanat şaheserleri oluşturmak için geçmişin muhasebesini yapmak eksikleri, aksaklıkları tespit ederek özgün sanat eserleri için verimli bir tarla hazırlamak gerekir.

Bu açıdan baktığımız zaman Türk romanını bir bütün halinde değerlendirmek önemli, bir o kadar da zor bir çalışmadır. Önemlidir; çünkü roman sanatında geldiğimiz noktanın bütün çıplaklığı ile ortaya konulması sağlam bir tenkide ihtiyaç duyar. Çok zordur; çünkü yüzyıl içinde ülkemiz ve dünyada baş döndürücü gelişmeler olmuş, bu gelişmeler düşünce hayatımızı ve romanımızı derinden etkilemiştir. Milli Kütüphane taramalarına giren bini aşkın romanda bu etkilerin sistematik olarak ele alınması, değerlendirilip yorumlanması gerçekten büyük bir çaba ister. Üstelik bunu bir makalenin sınırlılıkları içine sıkıştırmak da başlı başına bir yetenek işidir.

Bu gelişmelerden ilki I. Dünya Savaşı’na kadar dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan gelişmelerdir. Aydınlarımızın tamamının bu gelişmelerin etkisinde kaldığı, romanlarımıza bu etkinin doğrudan ve dolaylı olarak yansıdığını söyleyebiliriz.