Modern dönemde devletler egemenliklerine tabi olan insanlara, yani vatandaşlara dışsal olan birer organizasyon olarak düşünülemezler. Milli devlet paradigmasının en temel amillerinden bir tanesi milletin devlete mündemiç olduğu varsayımıdır. Başka bir ifadeyle milli devlet, söz konusu toplumun örgütlenmiş ve kurumsallaşmış tezahürüdür. Günlük pratiklerde nominal dahi olsa toplumu oluşturan bireyler teker teker milli devletin paydaşı sayılırlar. Bu durum haliyle devleti renksiz bir mekanizma olmaktan çıkarır ve mevzu bahis olan milletin kimliğinin taşıyıcısı haline getirir. Her ne kadar devlet bireylerin toplamından neşet etse de özellikle diğer devletler ile ilişkilerinde yekpare bir özne olarak değerlendirilirler. Uluslararası ilişkilerin bugün de hâkim olan geleneksel telakkileri bize, devletlere birbirleriyle ilişkilerinde bütüncül bir özne, tekil birey olarak muamele etmemiz gerektiğini söyler. Devletlerin de tasavvur edilen cemaatler olan milletlerin mücessem bir hali olduğunu hesaba kattığımızda, modern dönemde devletlerarası ilişkiler için neden “uluslararası ilişkiler” ifadesini tercih ettiğimizi idrak etmiş oluruz. O halde nasıl bireylerin diğer insanlarla kurduğu münasebetler kişinin kimlik ve niteliklerine tabiyse, bu tekil birey kabul edilen milletlerin ya da devletlerin de diğerleri ile kurdukları ilişkilerin belirleyicisi kendilerini tanımlama biçimleri ve nitelikleri olacaktır.
Bir şahsın biricikliği diğer insanlarla paylaştığı kategorik kimliklerin, niteliklerin ya da sıfatların farklı derecelerde tek bir öznede imtizacıdır. Bir insan kumral, asabi, kadın, Nikaragualı vs. olabilir. Ancak bu kimlik, nitelik veya sıfatlar sadece bu insana ait değildir. Paylaşılan özelliklerden bilhassa kimlikler, ortaklık olan insanlarla ilişkilerde olumlu ya da olumsuz çeşitli sonuçlar doğurabilir. Aynı şekilde bir millet Batılı, Arapçanın bir lehçesini konuşan, demokrasi ile idare olunan, seküler bir kültüre sahip olabilir. Yine bu özellikler de bu millete münhasıran ait değildir. Milletlerin mümessili devletler de toplumlarının bu renklerini muhtelif tonlarda temsil ederler. Benzerlik ve farklılıklar, özellikle kimlik hususlarında, milletlerarası münasebetlerde çeşitli sonuçlar doğurabilir. Nitekim Uluslararası İlişkiler alanyazını da bilhassa Soğuk Savaşı takip eden yıllarda bu kimlik meselelerini kuramsal olarak incelemeye ve dünyada olan olayları kimlik perspektifinden açıklamaya yönelmiştir.