Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 13 / Sinema |

sinemanın ideolojik retoriği

İdeolojinin en yaygın ve en görünmez pratiklerinden birisi ‘çağırılma’dır. Bizi içinde yaşadığımız dünyadan uzaklaşmaya çağıran sinemanın sunduğu deneyim, aslında bize ait değildir.

Hayata, olay ve olgulara, kendimize ve çevremize bakış açımızı belirleyen şey, içine gömülü olduğumuz ideolojilerdir. İdeoloji, bir anlam üretme yoludur ve tüm inanç ve değer sistemimizi etkiler. Anlamın üretim sürecinde çeşitli yollar kullanılır, bunlardan biri de sinemadır. Sinema, kültürel ve toplumsal ideolojik mesajları, anlamları ve değerleri izleyicilere iletir. Gerçekliği temsili olarak sunan sinema, anlamı yeniden üretmesi ve kurgulaması bakımından ideolojiyle iç içedir. İdeoloji gibi sinema da göstergeler yoluyla anlam üretir. İdeolojinin taşıdığı anlamlar, değerler ve normların aktarılmasında sinema, bir araç olarak işlev görmektedir.

İdeoloji ile ilgili bugüne kadar sayısız tanım yapılmış olsa da hepsinin ortak noktası “temsil”, “anlamın üretimi” ve “zihinsel tasarım” kavramlarıdır. Bu kavramlar üzerinde biraz düşündüğümüzde sinemanın neden ideoloji için vazgeçilmez bir araç olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. “İdeoloji”; düşünce ve inanç anlamındaki “ideo” ile mantık ve bilim anlamındaki “loji” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan, fikirler ve inançlar sistemidir. Voloshinov’a göre “ideoloji”, göstergeler yoluyla anlam üretme sürecidir. Eagleton’a göre de kültürel üretimin bir nesnesi olan “ideoloji”, toplumsal yaşamdaki anlam ve göstergelerin üretim sürecidir.

Althusser, “ideoloji”nin, insanların beyinlerine hükmeden düşünceler ve temsiller sistemi olduğunu söyler. Ona göre, ideoloji insanların bilinçaltına yönelik bir yapıdır ve gerçek dünyayı temsil etmek yerine, gerçek dünya ile kurulan hayali ilişkiyi temsil eder (Erdoğan ve Alemdar, 2010: 328). Sinemada da gördüğümüz her şeyin arkasında, temsil biçimine ilişkin bir tercih yatar. Sinema gerçekliği yeniden üretir, gerçeklik ise var olan bir ideolojinin ifadesinden başka bir şey değildir (Büker ve Topçu, 2010: 100). Gündelik yaşantıların yanı sıra zihinsel tasarımlarımızı, hayal dünyamızı ve gelecek tasavvurlarımızı yansıtan sinemanın özünde temsil vardır. Tıpkı ideoloji gibi sinemada da temsil edilen gerçek dünya değil; buna ilişkin zihinsel bir tasarımdır. Bize nesneleri, olguları ve durumları temsilin süzgecinden geçirerek, bir biçimde dönüştürerek gösterir.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...