Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 13 / Sinema |

teknik sonuçlar estetik nedenler ses ve sinema

Sesin eklenmesi sessizliğin de kendi başına dramatik bir öge olarak ele alınabilmesini sağlamıştır… Konuşmaların ve doğal seslerin kullanımı sayesinde, sinema gerçeğe daha çok yaklaşmıştır. Çünkü bu ögeler günlük yaşayışımızın ayrılmaz birer parçasıdır.

Ses, fiziksel bir öge olmasının yanı sıra estetik haz oluşturmada da önemli bir yere sahiptir. Bu özelliği sese ilişkin tanımları da farklılaştırmaktadır. Sesi, “akustik bir dalganın doğurduğu işitme duygusu” olarak tanımlayan Sözen (2003), sesin öncelikli olarak teknik boyutuna dikkat çekmektedir. Sese ilişkin tanımlar göz önüne alındığında, genellikle sesin estetik değil teknik boyutunun öne çıktığı görülmektedir. Bunun nedeni ise ses ögesinin ortaya çıkış itibariyle sanattan daha eski bir geçmişe sahip olmasıdır. Bununla birlikte sinemanın ortaya çıkışı ve yaygınlaşması ile sesin estetik bir öge olarak kullanımı da zorunlu olmaya başlamıştır.

Irving Thalberg, sessiz film dönemini anlatan bir yazısında “sessiz filmler asla sessiz olmamıştı” demektedir. Lumiere Kardeşler’in 1895 yılında Paris’te halka açık olarak izlettirdikleri ilk sessiz filmler de dahil olmak üzere, filmlerde bir ses ögesi olan müzik hep olmuştur (aktaran Cook, 1990:23).

Ses kayıt endüstrisinin gelişimi Thomas Edison’un, 1877’de Fonografı bulmasıyla başlamıştır. Edison 1888’de üzerine ses kaydedilen mum silindirli Fonograf ’ı ile (ve daha sonra da kameranın ilk biçimi sayılan Kinetoskop adını verdiği gösterim aygıtıyla) 15 metrelik bir film şeridinin üzerindeki görüntüleri kesintisiz olarak art arda yansıtmayı başarmıştır (Ceram, 2010: 167, Yağmur ve Özkılınç, 2010).

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...