Hocam dergimizin bu sayısında “devlet”i ele almak istiyoruz. Hem var hem yok, hem çok somut hem de çok soyut bir şey... Hâliyle de kafaların karışık olduğu bir konu. Bu itibarla da -müsaade buyurursanız-Türklerde devlet telakkisine değinmekle yola koyulalım.“OmurgasızlaştırılmışTürklük” adlı kitabınızda Türklerin değişmez özelliklerini zikrederken devlet şeklinde teşkilatlanabilme, ordu yürütebilme yetisi ile soy sop bağlantısından berî olmalarından bahsediyorsunuz.Bugün için de bu özelliklerin değişmezliği hakkında neler düşündüğünüzü merak ediyoruz.
Cumhuriyetin ortaya çıkmasından sonra Türklüğün iki ana özelliği kötürümleştirilmiştir, ortadan kalkmıştır. Bunlardan biri, bir asker topluluğu olma özelliği idi. Yani asker – sivil ayrımının resmen ortaya çıkması… Daha önce bu ayrım var mıydı? Vardı tabii... Osmanlı’nın özellikle son dönemlerinde 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yani Islahat Fermanı’ndan sonra –her ne kadar resmî olmasa da- bir sivil kadrolaşmayla karşılaşıyoruz. Resmen ortaya çıkışı ve askerin karşısında bir antitez konumuna bürünmesi cumhuriyetle birliktedir. Nitekim Mustafa Kemal, askerlere: “Siyasete atılacaksanız ordudan istifa edeceksiniz, sivil giyineceksiniz.” diye buyuruyor. Kendisi de öyle yapıyor. Bir daha üniformasını üstüne geçirmiyor, sivil geziyor. Öbürleri de aynı şeyi yapıyorlar, İsmet Paşa ve diğerleri… İkinci kırılma noktası da yine birincisi kadar önemli. İslam’ı harfi harfine tatbik eden Türklerde ruhban sınıfı ortaya çıkmamıştır...