Başlıkta Türk İslamı yerine Türk Müslümanlığı kavramını seçtim çünkü İslam’ı bir döneme, coğrafyaya bir millete mahsus kılmak doğru olmasa gerektir. İslam’ın evrenselliği de göz önüne alınınca dini sınırlandırmış olduğumuz anlaşılacaktır. Ancak olgusallık dikkate alındığında görülecektir ki tarih, coğrafya ve kültürel çeşitlilikler çerçevesinde dini anlama ve algılama noktasında farklılıklar yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bu sadece İslam dinine özgü bir durum da değildir. Semavî ya da beşerî fark etmeksizin bütün dinlerin olgusal temeli ve nasıl algılandığı birbirinden farklılık arz etmiştir. Dinin toplum üzerindeki etkisinin sosyo-kültürel faktörlere bağlı olduğu söylenebilir.
Dinler toplumsal bir nizam ve intizamın doğa üstü bir güçle oluşturulması olarak görülmüştür. Ancak bu doğa üstünün ilgilendiği en önemli süreç doğa ve onun en önemli unsuru olarak görülen insan ve toplum olmuştur. Dini sosyal bilimin konusu yapan da budur. Dinin mahiyetinden çok dinin insan ve toplum hayatı üzerindeki tezahürleri her dönem bilimin dolayısıyla insanın ilgi konusu olmuştur. Bu çalışma da bu çerçevede oluşturulmuş teorik bir araştırmadır.
Sosyo-kültürel faktörlerin dinin algılanması noktasında önemli bir yönü olduğu gerçeği daha çok politika-din ilişkisiyle de ilgilidir. İktidar olabilmek için dinin meşrulaştırıcı yönünden yararlanmak mümkün olduğu gibi iktidar olanların din anlayışlarının da daha meşru sayılması söz konusudur. Dinin bütün zamanlara hitap eden işlevsel özelliği (Durkheimci anlamda) nedeniyle din kendine zemin bulmuş ve çoğu zaman revaçta olmuştur. Bu durum klasik sekülerleşme teorisinin aksine dinin geleneksel olmasa da farklı şekillerde alan bulduğu anlamına gelmektedir. Din ve toplum çalışmaları uzun soluklu bir geçmişe sahiptir. Dinin etkisinin azaldığı, rasyonelleştiği, sekülerleştiği türünden pek çok çalışma mevcuttur. Bu çalışma ise Türk Müslümanlığını ve İslamcılığı sivil din teorisi bağlamında tartışmaya açmaktadır.