Piyasa, alıcıyla satıcının buluştuğu yer. Fiyat, şeylerin alım satımında belirlenen parasal değer. Piyasada şeyler, alım satım değerleriyle, fiyatlarıyla bulunuyor. Peki piyasada şeyler, alım satım dışında bir değerle bulunabilir mi? Ya da şeylerin piyasa haricinde var oldukları bir yer var mıdır? Yoksa bugün her şeyin bir fiyatı, bir piyasa değeri var mıdır, bir diğer ifadeyle, ahlâk dahil her şey piyasalaşmakta mıdır?
“Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar.” demişti Fethi Gemuhluoğlu, “dostluk” üzerine irticalen yaptığı konuşmasının başlarında. Bazı değerler mütekabiliyet normunun belirleniminde sıkışmış kalmış, sürekli bir hesaplamayla kayıtlanmış değildir. İnsanda yücelik duygusu uyandıran ahlâki edimler de alışverişe konu değildir, bunların bir fiyatı ya da dolanımı, dolayısıyla bir piyasası yoktur.
Ancak yine de yukarıdaki sorular can yakıcı bir şekilde piyasa denen ekonomik düzenin, günümüzde toplumsal yaşamda egemen durumunu sorgulamamızı sağlıyor. Egemenlik; benin büyümesi, genişlemesi ve ötekine sirayeti, onu işgalidir. Bugün bir egemen olarak piyasa, yaşamı neredeyse bütünüyle işgal etmiş; piyasanın sahip olduğu normatif yapı, tüm toplumsal zeminlere sirayet etmiştir. Özellikle aydınlanma sonrasında toplumsal bilincin tecrübe ettiği sekülerleşme süreci, metafizik varlık kategorisinin ardında bıraktığı boşluğu ikamesiyle doldurma ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Ekonomik hayatta bu boşluk, görünmezel işlevi maharetiyle ve kerameti kendinden menkul rasyonel insan aksiyomuyla piyasa tarafından doldurulmuştur. Piyasada içkin doğal bir yasalılık olduğu farz edilmiştir ve bu yasalılık atfı yalnızca ekonomik alanda pragmatik sonuçlar doğurmamış, yaşamın genelinde zamanla aşkın bir normatif yapıya da kavuşmuştur. Bu anlayış bugün bilimsel rüştünü kaybetse de politika yapıcılar dahil olmak üzere piyasa aktörleri tarafından araçsallaştırılıp paraya tahvil edilebildiği için hala kullanılmaktadır.