Ulus-devletlerin ortaya çıkışından bu yana gündemden düşmeyen, farklılıkların bir arada nasıl yaşatılacağı meselesi çözülememiş bir düğüm olarak önemini hala koruyor. İlkin, ulus-devletlerin kendilerine bir meşruluk kaynağı oluşturması amacıyla ortaya çıkan asimilasyoncu söylem farklılıkların her halükârda hâkim kültür içerisinde eriyeceklerini öngörüyordu. Sonrasında, özellikle İkinci Dünya Savaşı tecrübesinin yarattığı hayal kırıklığıyla birlikte asimilasyoncu söylem yerini çok-kültürcü söyleme bıraktı. Farklılıkların hâkim kültürde erimelerinin doğal bir süreç değil bilinçli bir homojenleştirme stratejisi olduğu anlaşıldığında milyonlarca Yahudi çoktan soykırıma uğramış, diğer birçok azınlık topluluğu ise halihazırda büyük zulümler görmüştü.
Çok-kültürcülük meselesi söz konusu olduğunda ilk akla gelen ülkelerden biri olan Amerika Birleşik Devletleri yaşadığı tecrübelerle Avrupa’ya büyük ölçüde rol model olmuştur. Bu anlamda birçok Avrupa devleti homojen ulus ülküsünün başarısızlığını kabul etmiş, yerine çok-kültürcü politikalara yönelmiştir. Yunanistan’ın katı asimilasyoncu politikalarını terk etmesi ise ancak 90’lı yılların ortalarını bulmuştur. Avrupa Birliğine katılmasıyla birlikte katı asimilasyonculuğu bir kenarda bırakmak zorunda kalan Yunanistan, bu süreçten sonra katı olmayan bir asimilasyonculuk politikasına devam etmiştir.
Bütün bu gerçekler ışığında Yunanistan’da tarihsel bir azınlık konumunda bulunan Batı Trakya Türklerinin de Yunanistan’ın asimilasyoncu politikalarından nasibini fazlasıyla aldığını söylemek mümkündür. Özellikle, Lozan Antlaşması’nda bulunan dini azınlık ifadesine (1973, s. 14) dayanarak Batı Trakya Türklerinin etnik kimliğini inkâr eden Yunanistan, Azınlığı Yunan-Müslüman azınlık göstermiş, bu doğrultuda uzun yıllar baskı uygulamıştır. Bu baskı günümüzde ortadan kalkmasına rağmen -veya baskı rıza yoluyla gerçekleşmesine rağmen- asimilasyon çabaları devam etmektedir. Dini özgürlük söylemiyle Yunanistan, Azınlığın dini kurumlarını tekeline almış ve son yıllarda dini özerklik haklarını ihlâl ederek birçok dini kurumu bir devlet kurumu haline getirerek kendi hegemonyası kapsamına almıştır. Bu gerçeklerden hareketle, makalede çok-kültürcülük ve asimilasyon çalışmaları bağlamında Batı Trakya Türklerinin durumu tartışılacaktır.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Din" sayısında...