Kültür Ocağı Vakfı çatısı altında gerçekleştirilen Düşünce Sohbetleri’nin üçüncü buluşmasını Düşünce Dergisi'nin “para” konulu ikinci sayısına paralel olarak ekonomist; bankacılık ve finans uzmanı Yrd. Doç. Dr. Yaşar Erdinç ile gerçekleştirdik. Sohbette 2016’da Türkiye ve dünya ekonomisinde gerçekleşebilecek olası durumları ve bu durumların oluşturabileceği fırsat ve risk dönemlerini konuştuk. Yrd. Doç. Dr. Erdinç, konuşmasına “krizin çarkları’’ başlığı altında giriş yaptı.
“Kriz, uzun vadeli bir oluşumdan geçer ve bazı dengelerin sarsılmasıyla hızla harekete geçer.” diyen Yrd. Doç. Dr. Erdinç’in sembolik tabiriyle krizi şöyle tanımlar: Ekonomiyi oluşturan kamu kesimi, reel kesim, dış ödemeler dengesi ve finansal piyasaların oluşturduğu 4 ayaklı bir masanın üzerinde hareket halinde bulunan kristal topun düşmesiyle başlar. Ekonomik krizlere dikkatli bakıldığında hep aynı şey göze çarpıyor, kişilerin çok fazla çalışmadan çok kısa zamanda hak ettiklerinden çok daha fazla zengin olma hırsıyla giriştikleri spekülatif hareketler...” Yrd. Doç. Dr. Erdinç’in söylemiyle krizi derinleştiren en önemli sebep içimizdeki kazanma hırsıdır. Bir diğeri ise kriz geldiği zaman tüketicinin ihtiyaçları kısması ve daha az harcama yapması sonucunda firmaların zorlanması, kaynak arayışı, nakit sıkıntısı çekmesi neticesinde de işsizler ordusunun oluşması ve kriz döngüsünün başlamasıdır. Yrd. Doç. Dr. Erdinç, incelediği birçok krizde kriz sürelerinin birbirine benzediğini ve akabinde benzer durumlar yaşandığını söyledi. 6-9 ay arası her şey daha kötü, 9-12 ay arası dibe batacak mıyız sorunu, 12-15 ay arası dibi gördük 15 aydan sonra da toparlanmaların başladığını söyledi. Yani kriz süresi ortalama 1 yıl sürüyor. Yrd. Doç. Dr. Erdinç, döviz kurlarını kısa vadede faiz, uzun vade de ise enflasyonun etkilediğini söyledi. Enflasyon ve faiz tartışmalarından bahsetti. Enflasyonu iki unsurun oluşturduğunu bunların da maliyet (iş gücü, kira, faiz, kar payı) etkisi ve harcama (talep) etkisi olduğunu söyledi. Bunların ayrımı yapılsa aslında bir tek talep enflasyonunun varlığından söz edebileceğimizi, özellikle Türkiye’deki enflasyonların oluşumunda harcama unsurunun çok güçlü olduğunu belirtti.
2016’da CEO’ların dünya ekonomisi hakkında görüşleriyle ilgili şunları belirtti: “CEO’lara göre 2016’nın en önemli riski jeopolitik risklerdir. Aynı zamanda terörizm endişesi de had safhadadır. Dünyanın büyümesi için politik riskler azaltılmalıdır. Gelecek 6 ayda, Hindistan ve Latin Amerika’da ciddi anlamda şartların dahi iyi olacağı beklenmektedir. Türkiye’de küresel büyüme 2007’de 4,7; 2014’te 2,9 ve 2015’te 3,2 kadardır. Yalnız şu an kamudaki kaynaklar çok dehşet projelere gidiyor. Kriz öncesi yanlışlara şimdi dönüyoruz. Birçok olay yaşanmasına rağmen Türkiye’de büyüme iyi gidiyor. Seçim sonrası tüketici güven endeksi zıpladı. Tüketici korkmadan harcamalarını arttırdı. Rusya ve Irak’a yapılan ihracat düşerken Avrupa’ya artıyor. Dış borç azaldı ve cari işlemlerde iyileşme devam ediyor. 27 Mart öncesi piyasalarda sarsılma görülmüyor. Şubat ayına kadar bir sıkıntı yok.’’ Yrd. Doç. Dr. Erdinç, 2016’da dünyada risk oluşturan durumları, ABD’de enflasyonun aniden artışa geçmesi ve FED’in faiz arttırma faaliyetlerinin artması, içeride Merkez Bankası’nın gereksiz yere faiz düşürmesi olabileceğini belirtti ve bu durumların Mart-Nisan dönemlerinde ortaya çıkabileceğini ifade etti. Ayrıca farklı para birimlerinin karışıklığa yol açtığını, çözüm önerisi olarak da önce ihraca dayalı bir sistem geliştirmeyi, sonra da ortak bir dünya parasının oluşturulmasını belirtti. Sohbet, konu hakkında yapılan istişareler ve soru-cevap faslıyla sona erdi.