Göçe “Nasıl” Bakmalı?
Göç son yılların en popüler konularından biri olmuştur. Sadece medyada ve gündelik hayatta değil; ekonomiden, uluslararası ilişkilere kadar her alanda göçlerin ve mültecilerin etkileri konuşulmaktadır. Akademik disiplinlerin birçok dalı da göçlere odaklanmakta ve özellikle ulusaşırı göçlerin hem göç eden, hem de göçü kabul eden toplumlar için etkilerini araştırmaktadırlar.
Göç ve mülteciliğin akademik ve toplumsal hayatımıza bu kadar yoğun bir biçimde girmesinde şüphesiz, (Suriye savaşının başlamasıyla) İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük zorunlu göç sorunu ile karşı karşıya olmamızın önemli bir payı var. 12 milyonu Suriye’de olmak üzere, 25 milyon kişi ülkesinden ayrılmak zorunda kalırken, toplamda zorla yerinden edilmiş kişilerin sayısı 65 milyon kişiyi aştı. İnsanlık, tarihinin en zor sınavlarından birini yaşarken, mültecilerin yöneldikleri ülkelerde yabancı düşmanlığının yükselmesi dikkat çekiyor. Göçmenler çoğunlukla “istenmeyen” kişiler olarak kabul ediliyorlar. Batılı ülkelerin göç ve sınır politikaları, liderlerin siyasi söylemleri, yükselen ırkçılık bizi yeni sorular sormaya zorluyor.
Avrupa, dünya mülteci yükünün yüzde 1’inden bile daha azı ile muhatap olarak nasıl bir “mülteci krizi”ne girmiştir? 500 milyonluk Avrupa nüfusunun yüzde 11’ini oluşturan yabancılar, bulundukları ülkelerin ekonomik ve kültürel kalkınması için önemli katkılar sağlamışken, “yeni göçmenlerin” istenmemesini nasıl yorumlamalıyız? Batı ülkelerinin, ihtiyaç duydukları zaman kapıyı ardına kadar açarak insan (işçi) ithal ederken; davet etmedikleri kişileri (mültecileri) ölümden kaçsalar dahi kapıdan sokmamaları göç literatürünün bilim dalının konusudur? Göçmenler tarafından kurulmuş bir ülkeye, Kenyalı Barack Hüseyin Obama’nın yerine Başkan seçilen İskoçyalı Donald Trump’ın ilk iş olarak Müslüman göçmenlerin ülkeye girişini yasaklaması, Meksika sınırına duvar örme kararı vermesi nasıl bir çelişkidir? 3 milyon Suriyelinin gelişi ile Türkiye ilk defa “Türk soyundan gelmeyen ve Türk kültürüne bağlı olmayan” bir kitlesel göç ile karşılaşmıştır. Bu yeni “yabancı kitle” ile nasıl uyum içinde birlikte yaşayacağız? Tabii ki gerek tarihi ve yapısal perspektiften, gerekse cari ekonomik, politik ve kültürel perspektiften bakarak göçü çok farklı yönlerden ele alabiliriz.