...Genel olarak Osmanlı Devleti’nin özel olarak da Osmanlı eğitim tarihinin daha nitelikli bir biçimde anlaşılabilmesinin mukayeseli okumalara bağlı olduğu iddia edilebilir. Özellikle tanımlamacı yaklaşımlarla sınırları belirlenen ve açık kimlikleri ortaya konan Osmanlı medreselerinin faaliyette bulundukları sürece nasıl bir dönüşüm içinde oldukları ancak benzer kurumlarla yapılacak mukayeselerle anlaşılabilir. Bu bakımdan Osmanlı medreselerinin hem başka coğrafyalardaki benzerleri hem de kendi tarihleri boyunca farklı dönemlerdeki durumları ile mukayese edilmeleri bir zorunluluktur.
Ancak, yukarıda ifade edilenlere ek olarak Osmanlı medreselerinin bırakın Avrupalı muadilleri ile karşılaştırılmalarını, İslam coğrafyasının diğer bölgelerindeki benzerleriyle bile mukayese edildiklerini söylemek mümkün değildir. Bu iddiaya dayanak olarak özellikle Hindistan’ın Türk yönetimindeki veya İran, Mısır, Tunus, Umman, Çin ya da diğer Müslüman nüfusun yaşadığı topraklardaki medrese gelenekleriyle henüz mukayeselerin yapılamamış olması gösterilebilir. Kuşkusuz 16., 17. veya 18. yüzyıllarda bahsi edilen coğrafyalarda yaşayan Müslümanların devam ettikleri ve bilgi ürettikleri medreseler mevcuttu. Pekiyi bu durumda 18. yüzyılın Ankara’sındakilerle Delhi’deki medreselerin ders programlarının ve öğrenci profillerinin ya da çalışma biçimlerinin nasıl olduğu ve bir sonraki yüzyıla nasıl devredildikleri dikkat çekici değil midir? Bu iddianın yanı sıra medreselerin bir öncekiler gibi Avrupa’daki eğitim kurumlarıyla da mukayese edilmelerinin onların tarih sürecindeki koordinatlarını göstermesi bakımından da mühim katkılar sunacağı iddia edilebilir.
Yukarıda işaret edilen, sorulan soruların bir benzeri ve belki de daha kuvvetlileri aslında Avrupa’daki üniversiteler için de sorulmalı ve bu husustaki sorular çeşitlendirilerek derinleştirilmelidir. Çünkü Osmanlı medreselerinin Avrupalı muadilleri ile yapılacak mukayeseleri 16. yüzyıldan sonra ortaya çıkan farklılaşmanın anlaşılması bakımından öncü nitelikli sonuçları vereceği söylenebilir. Öyle ki söz konusu niteliklerin her bakıdan bugünün anlaşılmasını kolaylaştıracak verileri içinde barındırdığı öne sürülmelidir. Bu bakımdan yapılacak mukayesenin 19. yüzyılın sonundan itibaren, en azından, Osmanlı ve sonrasındaki entelektüel atmosferi oluşturan günümüz Türkiye’sinde sorulan ve cevabı aranan en esaslı sorulardan Batı’nın nasıl olup da Osmanlı karşısında geometrik bir ilerleme gösterdiğinin anlaşılmasına katkı sağlayacağı aşikardır.