İnsanoğlu, “sözleşme” ile devlet denen siyasal yapıyı teşekkül ettirdi. Bu kuruluşun hayati gerekçeleri eylemin rasyonalitesini de ortaya koyar. İlgili siyasi yapılanma çerçevesinde bir araya geliş, insanlık tarihinde dağınık kitlenin en akılcı davranışı addedilebilir. Doğanın işleyişi bir düzen/yasa (logos) çerçevesinde şekillenirken bir canlı türü olarak insanoğlunun bu sözleşmesi doğayla mücadelesi anlamında atılmış bir adımın ötesinde kendi türüyle olan kuralsız dövüşüne de bir düzen getirmiştir. Teşkil edilen birliğin fikri zeminini rasyonel bir düşünce olarak görmek gerekir. İnsanoğlunun vahşi yönüne vurgu yapan meşhur “İnsan insanın kurdudur.” sözü hatırlanacak olursa ortak iradeyle bir “yasa”ya bağlanmanın akılcılığı da belirginleşecektir.
Belirli bir yasa çerçevesinde bir siyasal birliğin kurulmasına yönelik irade akabinde devlet gibi karmaşık bir yapının inşasını gerekli kılmıştır. Çalışmanın kapsamını aşan devletin organları, yönetim biçimleri ve korunması gibi konular bir kenara bırakıldığında devleti kimin yöneteceği gibi temel bir soruyla/sorunla karşı karşıya kalırız. İkinci olarak toplumun nasıl idare edileceği sorusunun bir parçası olarak siyasal söylem olgusu karşımıza çıkar. Daha açık bir ifadeyle, bir iktidarın meşruiyetini ve iktidarda kalmasını sağlayan toplumsal rızanın üretimine katkı sağlayan “söylem” konusu kritik bir önem taşımaktadır.
Siyasal söylem, bütünlüklü bir yapı olarak ele alınabileceği gibi parçalara ayırmak suretiyle de tetkik edilebilir. Bu çalışma ise genel siyasi söylemin belirli bir parçası olarak “siyasal aile”den ziyade bir siyasal birliğin “aileleşmesi” konusunu irdelemeyi deneyecektir. Siyasal aile konusu, esaslı şekilde ilk olarak İbn Haldun tarafından ele alınmış konulardan biri olarak karşımıza çıkar. Nitekim Haldun’a (Hassan, 2015, s. 207-209) göre devletin kurucu gücü asabiyete dayanır. Asabiyet ise devleti kuran insan gücünün aile bağlarına gönderme yapar. Diğer tabirle bu bir “kandaşlık” vurgusudur. Kurucu gücün kandaşlığının yanında asabiyet, aynı zamanda bu aileye çeşitli vesilelerle dahil olmuş/buraya kabul edilmiş ve fakat aynı kandan olmayan insan gruplarının da dahil edilmesiyle genişleyebilir bir özellik gösterir. Hasılı devleti teşkil eden yapı, özü itibariyle aile ve akrabalık ilişkilerine dayalı bir büyük gruptur. Dolayısıyla ailenin bir araya gelerek devleti kurması ailenin siyasallaşması anlamına gelmektedir. Ailenin siyasallaşmasının çağdaş tezahürü ise siyasi iktidar mücadelesinde bir ailenin belirli bir ideolojiyi veya siyasi partiyi desteklemesidir. Başka anlatımla, küçük gruplardan oluşan ailelerin bir siyasi yapıya desteklerini aynı kapsamda değerlendirmek mümkündür.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Aile" sayısında...