Düşünce Dergisi > Serbest Bölüm |

erol güngör ün kültür değişimi ve milliyetçilik eserindeki kavramlara günümüzden

erol güngör’ün kültür değişimi ve milliyetçilik eserindeki kavramlara günümüzden bir bakış

Erol Güngör, ‘Kültür Değişimi ve Milliyetçilik’ adlı eserinde Ziya Gökalp’in düşüncelerine ilişkin tartışmaları ve bu düşüncelerin bulundurduğu tezatları dile getirerek başlar.

“Mazide özlenen şeyler bizim bugünkü hayatta mahrum kaldığımız kıymetlerdir.
Mazinin hangi devrinde o kıymetler en yüksek mevkide ise o devre hasret çekiyoruz.”

Erol Güngör

 

Giriş

Erol Güngör, ‘Kültür Değişimi ve Milliyetçilik’ adlı eserinde Ziya Gökalp’in düşüncelerine ilişkin tartışmaları ve bu düşüncelerin bulundurduğu tezatları dile getirerek başlar. Ona göre bu tezatlar, günün ihtiyaçlarına göre reçete düşülmesinden kaynaklanmaktadır. (Güngör, 2003: 7). Erol Güngör’ün Gökalp’ı eleştirmesine rağmen, Türkiye’nin kültürü ve sosyal yapısı üzerine temellendirdiği milliyetçilik anlayışının çerçevesinin esasında, yine Ziya Gökalp’ın fikirlerinden hareket eden hocası Mümtaz Turhan tarafından oluşturulmuş olduğu da bir gerçektir. Bu anlamda, Güngör’ün etkilendiği fikir adamlarına aynı zamanda eleştirel yaklaşmış olması, onun düşünce dünyasını ve Türkiye’nin sosyolojik sorunlarına getirdiği çözüm önerilerini nasıl sağlam bir zemine dayandırdığının göstergesidir. Erol Güngör’ün bu sağlam zemin üzene kurmuş olduğu düşüncelerinden istifade etmek, düşüncelerinin üstüne bir şeyler koyabilmek Türk sosyolojisi için göz ardı edilemeyecek bir imkandır. Bu imkânı, bu makalede ‘Kültür Değişimi ve Milliyetçilik’ eserinin içeriğini adım adım izleyerek değerlendirebilmek gaye edinilmiştir. Bu gaye doğrultusunda kitaptaki kavramların sırasıyla üzerinde durmak ve kitapta geçen kavramlarla ilişkili ortaya atılan başka kavramların günümüzdeki yorumlanışlarına yer vermek uygun görülmüştür.

Erol Güngör

Kültür, Medeniyet ve Modernleşme

Ziya Gökalp’in ifadesine göre “Medeniyet usulle yapılan ve taklitle bir milletten diğer millete geçen mefhumların ve tekniklerin mecmuudur. Hars (kültür) ise hem usulle yapılamayan hem de taklitle başka milletlerden alınamayan duygulardır.”(Gökalp’ten aktaran Güngör, 2003: 6). Ziya Gökalp’ten bu yana pek çok aydın bu kavramları tanımlamış ve tartışmıştır. Erol Güngör ise aydınlarımızın kültür ve medeniyet ayrımı için yaptığı tanımların arkasında ‘Millet hayatına nasıl bir yön vereceğimiz konusundaki isteklerimize objektif veya ilmi destek bulma gayreti...’ olduğunu söyleyerek bu iki kavram arasındaki ayrımın hareket noktasını vurgulamıştır (Güngör, 2003: 4).

Erol Güngör’e göre Batılılaşma akımına farklı tutum sergileyen ve tutumlarına göre söz konusu ayrımı yapan üç sınıf vardır; Türkçüler, İslamcılar ve Garpçılar. Kendi ifadesiyle; ‘Türkçüler Batılılaşma fikrini milliyetçilikle uzlaştırırken hep Ziya Gökalp’a müracaat etmişlerdir. O devrin İslamcıları da Müslümanlıkla medeniyetçiliğin pekâlâ uzlaştığını iddia ettiler; bizim geri kalışımıza İslamiyet’in sebep olmadığını göstermeye çalıştılar. Ancak İslamcılar medeniyet terimini Türkçüler kadar geniş tutmuyorlar, mesela Batılı esaslara göre bir hukuki organizasyona gidilmesini hiç kabul etmiyorlardı… Garpçılar öbür iki cereyanın aksine, medeniyetçi olmaktan ziyade kültürcü idiler.’ (Güngör, 2003: 8).

Güngör kültür ve medeniyet ayrımının neye göre yapıldığını irdelerken kendisi doğrudan bu ayrımı yapmamıştır. Ona göre; kültür ve medeniyet arasında bir ayrım yapmak medeniyetin temelinde kültür bulunduğu için son derece yanlış bir tutum olacaktır. Bu nedenle kültür tanımı Güngör’de daha ön plana çıkmaktadır (Aydın, 2020: 73-74). Dolayısıyla bahsi geçen kitabında da sadece kültür kavramının kendince tanımını yapmış, bu tanım üzerinden kültürün modernleşmeyi etkileyip etkileyemeyeceğini sorgulamıştır (Güngör, 2003: 28). Güngör’ün kültür tanımı; hayat içinde karşılaşılan ve büyük ölçüde başkalarınınkinden farklı olan şartlara verilen tepkilerden doğan; inanç, norm ve davranış özellikleri (Güngör, 2003: 18) şeklinde oluşmuştur.

Kitapta, modernleşme denilen hadisenin kültür ve örf-adet değişmelerini çok hızlandırdığı için yeni Türkiye’nin geçmişten intikal eden bu inanç ve uygulamalara karşı tavrı üzerinde durulmuştur ve modernleşmenin bunlar üzerindeki etkileri sayılmıştır (Güngör, 2003: 86-89). Güngör, özellikle modern dünyanın getirdiği ve gelişmesindeki sınırlandırmaların zor olduğu teknolojinin kültür kavramını giderek silikleştirdiğini “Bugün teknolojik bakımdan en ileri olduğumuz bir zamanda geçmiş devirlerdekinden daha çok kültürle uğraştığımız veya daha kültürlü olduğumuz söylenemez. Bunun aksi, yani kültürden gitgide uzaklaştığımız daha doğrudur.” sözleri ile ifade etmiştir (Güngör, 2003: 23). Yine de Güngör, kültürün yitirilmesi tespiti veya ağıtından çok; milli tarih, milli karakter ve örf- âdet meseleleri üzerinde durmayı, böylelikle “Sağlam bir milli kültür” oluşturma gayesi peşinden gitmeyi tercih etmiştir (Güngör, 2003: 38).

Teknoloji’nin kültür üzerinde tesirinin kaçınılmaz olmasıyla birlikte (Güngör, 2003: 23) Güngör’e göre Türkiye’nin o günkü problemi modern teknolojinin en kısa zamanda ve en az paha ile nasıl aktarılacağıdır (Güngör, 2003: 38). Bununla birlikte modern teknolojinin, Avrupa’da ve Amerika’da ile bulunması ve bu bölgelerin medeniyeti ile kültürünün birbirinden ayrılamayacak kadar bütünleşmiş olması modern teknolojinin bir başka ülke tarafında alınamayacağının göstergesi de değildir. Burada özümleme denilen olay gerçekleştiği için Türkiye için önemli olan teknolojinin nasıl alınacağı ve nasıl sağlam bir milli kültürün üstüne oluşturulacağıdır. “Bizim ideal edindiğimiz şey de Avrupa’da olduğu gibi bir kültür-medeniyet bütünlüğüne erişmek değil midir?” (Güngör, 2003: 17).

Erol Güngör

Küreselleşme, Kültürel Globalleşme, Bireyselleşme

Günümüzde modernleşmenin nihai bir sonucu olan küreselleşmenin,  kültür ve medeniyet ayrımının yapılmasında teorik olarak olmasa da hayatın kendi seyri içinde eskisi kadar bir önem bırakmadığı söylenebilir. Zira Güngör’ün modernleşmeyle işaret ettiği kültürden uzaklaşmanın, bugün küreselleşme sonucu kültürün tamamen yitirilmiş olup olmadığı tartışmalarına dönüştüğü bir gerçektir. Küreselleşme (globalleşme) iktisadi bir terim olarak ilk tanımını kazanmışsa da bu kavramın gün geçtikçe daha geniş yorumlandığını söylemek mümkündür. Nitekim kültürün yitirilip yitirilmediği tartışmalarına başka bir pencere açan “Kültürel Globalleşme” ifadesi doktrine çoktan yerleşmiştir.

“Kültürel globalleşme; çok kültürlülüğü, ulus-devlet içinde kültür çeşitliliğini yaratan, ulaşım ve iletişim ağlarındaki hızlı gelişmelerdir. Böylece, kültürler arasındaki farklar azalmakta ve demokratikleşme, insan hakları, hukuk devleti, çevre, savaş, doğal afetler gibi pek çok konuda da ortak tepkiler ortaya çıkmaktadır. Kültürel globalleşmenin olumsuz etkisi ise, ekonomik rekabet açısından önde gelen gelişmiş ülkelerdeki değerlerin, gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde kültür yozlaşması yaratması, bu toplumları daha fazla tüketime yönlendirerek bir ‘tüketim toplumu’ oluşturması tehlikesidir.” (Yalçınkaya’dan aktaran Şahin (Erbaş), 2013: 75).

Bu noktada Güngör, zamanında küreselleşme kavramının henüz ortaya atılmamış olmasına karşın, fikirlerine dayandığı Raymond Aron’un “Modern ilim ve teknolojinin taban tabana zıt ideolojileri aştığını…” belirten ifadesinin arkasına “Sanayileşen cemiyetlerin birbirine daha çok benzemeleri gerçekten apaçık bir durumdur…” cümlesini ekleyerek küreselleşme kavramına yaklaşmış olması dikkat çekicidir (Güngör, 2003: 29). Böylece Güngör’ün daha, yaşadığı dönemde henüz adı konulmamış olan ikinci dalga küreselleşme döneminde muhakeme gücü ve öngörüsü sayesinde, üçüncü dalga küreselleşmeye dahi atıfta bulunduğu belirtilebilmelidir (Aydın, 2020: 87).

Küreselleşmeden başka “Popüler kültür” kavramının ortaya çıkmış olması ise yerel olanın ayakta kalmakta zorlandığının bir göstergesi sayılabilir. Popüler kültür, gündelik yaşamın kültürü olarak tanımlanmaktadır (Coşgun, 2012: 840). Gündelik yaşam kültürü geleneklerden gelmeyi bıraktığında ve popülerin peşine takılmaya başladığında milli olan yitirilmiş olacak ve küreselleşmeye ayak uydurulacaktır. “Bilim ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak; popüler kültür bir meta haline dönüştürülmüş ve sanayi ürünleriyle birlikte tüketilmeye başlanmıştır. Toplum tarafından hızla tüketilmeye başlayan popüler kültür, aynı zamanda toplumu da tüketmeye başlamıştır.” (Coşgun, 2012: 848).

Kültür gibi medeniyet kavramının da yitirip yitirilmediği ise bu kavramın özünün yitirilip yitirilmediğinin sorgulanmasıyla bulunacaktır. Güngör’ün kitabının dip notunda bahsi geçen Toynbee‘nin ‘Her medeniyet aslında bir dinin medeniyetidir .’ (Güngör, 2003: 39) sözünden yola çıkacak olursak her medeniyet bir dinin medeniyetidir görüşünü olmasa bile, en azından “Toplumların ve medeniyetlerin oluşmasında en büyük etken dindir.” (Songül,2010: 20) görüşünü kabul etmek yerinde olacaktır. Bunu kabul ettiğimiz takdirde günümüzde yaygınlık kazanan, tüm dinleri reddeden deizmin bir tehlike olup olmadığı tartışmalarına da bir kapı açılabilir ve kültürün silikleşmesi gibi medeniyet kavramının da silikleşmesi toplumların toplum olmaktan çıkıp kitlelere dönüşmesi distopyasını gündeme getirilebilir.

Toplumun kitlelere dönüşmesi fikrinin bireylere indirgenmesi sonucunda, bireylerin “…aile ve bölge bağlarını bir yana bırakması ve verimlilik esasına, rasyonel hesaplara dayanan münasebetleri benimsemesi…” (Güngör, 2003: 16) tespit edilebilir. Aslında bu bir anlamda bireyselleşme kavramının çıkış noktasıdır. Gerçekten de modern dünyanın beraberinde getirdiği kavramlardan biri de bireyselleşmedir.

Erol Güngör’e göre modernleşmenin en göze çarpıcı ve en cazip içeriği “bilginin pratik maksatlarla organize edilmesi”, yani teknoloji, bireyselleşmenin yol açacağı manevi ihtiyaçlar gibi insanların birbirine bağlılığının (ihtiyacının) artması özelliğini taşımaktadır (Güngör, 2003: 26). “Modern zamanlarda, insanın özsaygılı ve özerk bir varlık olduğu genel bir kabuldür. Bu çerçevede insan olabildiğince kendi haline bırakılmalıdır.” (Oğuz, 2012: 35). Oysa bireyselleşmeyle sosyal bir varlık olan insan toplumdan uzaklaştıkça manevi ihtiyaçları da artacaktır. “İlkel saydığımız bir cemiyette yapılan av merasimleri bir taraftan iktisadi bir gayeye hizmet ederken, bir taraftan da insanların dans ve müzik gibi manevi ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Hâlbuki modern cemiyette hayatın maddi faaliyetleriyle manevi ihtiyaçlar sahası birbirinden gitgide ayrılıyor, insanlar manevi faaliyetlere sırf maddi hayattan kaçmak için girişiyorlar.” diyerek Güngör, bireyselleşmenin yol açtığı manevi ihtiyaçlara bu anlamda dikkat çekmiştir (Güngör, 2003: 24).

En nihayetinde modernleşmenin getirdiklerine karşın, milli kültürün yaşaması için gerekli olan her ne ise bu, yine Güngör’ün kültür tanımından çıkarılabilecektir: “Tarih bir milletin hayatıdır; yani hayat içinde karşılaşılan ve büyük ölçüde başkalarınınkinden farklı olan şartların ve bu şartlara yapılan tepkilerin hikayesidir; kültür ise bu tepkilerden doğan inanç, norm ve davranış özellikleridir.” (Güngör, 2003: 18). Şu halde tarihin yaşaması kültürün yaşamasıdır. Bunun için gerekli olan da tarihe karşı duyulacak objektif ilgidir, bu ilgi gerçekleri ortaya çıkarmaya yararken, geçmişi de daha iyi yaşatacaktır. Buna karşın, tarihin yaşatılması için gösterilen gayret, gerçeklerin olduğu gibi görülmesine engel olacak bir hissi duvar meydana getirebilir. Bu nedenle bir ölüyü diriltmeye çalışmaktan ziyade hatıralarını yaşatmaya çalışmak daha mantıklı olacaktır.(Güngör, 2003: 53)

Erol Güngör

Kültür Değişimi, Milliyetçilik ve Tarih

Güngör kitabında Türkiye için iki farklı ayrım yapmış, sosyolojik tahlillerini de bunlar üzerine kurmuştur. Birincisi aydın ve halk ayrımı, ikincisi ise aydınlar arasında yaptığı inkılapçı ve milliyetçi aydın ayrımıdır. Modernleşme ile gelen kültür değişimini bu ayrımlar üzerinden değerlendirilmektedir.

Aydın-halk ayrımında, “Batının tesiriyle Türkiye’deki kültür bütünlüğü sarsıldığı zaman, ortaya kozmopolit münevver kültürü ve geleneksel halk kültürü olmak üzere iki ayrı kültür çıkmıştır.” (Güngör, 2003: 140) ve münevverler milliyetçi- inkılapçı olmak üzere ayrılsalar da her iki kesim de halkın kültür anlayışından uzak düşmektedir. Çünkü münevver; ister inkılapçı olup batının kültürünü sevsin benimsemeye kalksın ister milliyetçi olup batının kültürünü sevmesin, modern olana yakın olan kimsedir, dolayısı ile halkın yaşadığı kültürün dışında kalabilmektedir (Güngör, 2003: 48). Güngör’ün, “Batı kültürünün Türkiye’de münevver zümreyi bozduğunu, fakat halkın eski karakterini münevvere kıyasla daha iyi muhafaza ettiğini” (Güngör, 2003: 125) söylerken burada inkılapçı- milliyetçi ayrımını yapmayışı bundandır. “Türkiye’de eski kültürden ve dolayısı ile tarihi karakter vasıflarından ayrılma hareketi halkta değil, münevver tabakada görülmektedir.” (Güngör, 2003: 140).

Halkın eski kültürden ayrılmayışı gericilikten değil, tarihten gelen “Hâkimiyet” duygusunun bir sonucudur. Hakikaten, kültür değişmeleri üzerinde şimdiye kadar yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bir kültürün mensupları kendilerini karşıdakilerden daha aşağı gördükleri nispette yabancı kültürün daha ziyade prestij yaratan dış görünüşlerine önem vermekte, karşıdakilere hâkim bir tavırla baktıkları zaman da daha çok gerçek ihtiyaçlarını giderecek unsurları almaktadır (Güngör, 2003: 125).

Hâkimiyet tavrına bugün bir örnek olarak, “en güçlüye benzeme” ideolojisini köpürten ABD ve teknolojisinin tekdüze ve küresel bir (popüler) kültürü yaygınlaştırması verilebilir. Zira bugün günlük konuşma dilinden eğitime, beslenmeye, müziğe ve giyim-kuşama, hatta yaşayış ve davranış biçimlerine varıncaya kadar birçok bireysel alana özellikle ABD’ye özgü olmak üzere yabancı kalıplar yerleşmiş bulunmaktadır (Aydın, 2020: 87).

Ne var ki bizim için, aslında zaten büyük bir Türk tarihinde mevcut olan hâkimiyet tavrı bugün de kaynağını buradan bulmalıdır. Zira büyük bir tarih, büyük bir milli şahsiyet anlamına gelmektedir (Güngör, 2003: 58). Burada Erol Güngör, milli tarihi izlemekle milli karakter meselesini açıklığa kavuşturulabileceğinin ilk izlenimini verir ve devam eder: “İnsanların büyük ekseriyeti bu bütün içinde kendi hususi yerini kesinlikle bilmek ister: Bir ailenin ferdi, bir çevrenin insanı, bir milletin mensubu olduğu takdirde şahsiyetini bulur… Milli tarih cereyanlarının milliyetçilik hareketleri ile birlikte gelişmesinin başlıca sebebi işte budur.” (Güngör, 2003: 65).

Milliyetçiliğin temelini milli tarih şuuru teşkil eder (Güngör, 2003: 67) ve bu millete ait tarihin basit vakalar yığınından ibaret değil de bugünkü kaderi çizen manalı bir zincirin halkaları halinde anlaşılması anlamına gelmektedir (Güngör, 2003: 66). Bir şuurun bahsinden sonra gelecek soru şu olmalıdır; bu şuuru taşıyacak bir milli seciye (karakter) var mıdır? (Güngör, 2003: 110).

Erol Güngör, bu milli karakterin varlığını tarihte, buna bağlı olarak kültürde arar ve Türk milli karakteri derken bin yıl önce Anadolu›yu vatan edinmiş ve burada kalmış Batı Türklerinden bahseder. Ona göre, Türk Kültürü’nün üç ana kaynağı vardır: İlki Türklerin müşterek tarih ve dil sahibi bir kavim olarak çok eskiden beri edindikleri ve geliştirdikleri vasıflar, yani Anadolu’ya yerleşen Türklerin kavmi hususiyetleri, ikincisi İslam medeniyeti, üçüncüsü de Anadolu’da ve Rumeli’de geçen uzun bir tarih boyunca edindikleri bilgi ve tecrübe. (Güngör, 2003: 119).

Türk milletinin yakın tarihe kadar geliştirmiş olduğu vasıflar bir milli karakterin varlığını gösterirken onun büyük bir kültür değişmesi içine girerken ne durumda bulunduğunu göstermek bakımından da büyük bir önem taşımaktadır (Güngör, 2003: 143). Bu vasıflar sayesinde milli kültür içten ve dıştan tahribata uğramasına rağmen direnebilmiş, varlığını devam ettirmiştir (Güngör, 2003 : 38).

Sonuç olarak bütün bir Türk tarihi göstermektedir ki milli karakter vardır. Fakat bu karakter Türklerin son yüzyıla kadar sahip bulunduğu tespit edilmiş vasıflarla izah edilmiştir. Tarih olmamış bir devir hakkında, bilhassa kültür değişmelerinin çok kesif bir hal aldığı son yarım asır üzerinde henüz bir hüküm verilemeyeceği için, bugünkü Türk halkının aynı vasıfları taşıyıp taşımadığı sorgulanabilir. (Güngör, 2003 : 140).

Erol Güngör

Sonuç Yerine

Erol Güngör’ün söz ettiği son yarım asır bu gün artık bir asra dönüşmektedir. O zamanlarda mevzu bahis olan modernleşme tartışmaları bu gün yerini küreselleşmeye ve etkilerine bırakmıştır. Bununla birlikte Güngör’ün döneminde adı konulmamış bu kavramın (küreselleşmenin) ve beraberinde getirdiği bireyselleşmenin izlerini “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik”  kitabında sürmek Erol Güngör’ün büyük bir münevver ve disiplinler bağlamında önemli bir Türk sosyoloğu olduğu gerçeğini pekiştirmektedir.

Güngör’ünkültürdeğişimininkesifbulduğu ozamanlarakıyaslagünümüzdebudeğişimgünbegünivmekazanmışvetoplumumuz hemen hemen bütünüyle popüler kültürün etkisinde kalmıştır. Popüler olana karşı milli olanın ayakta kalması Güngör’ün tarifiyle tarihle objektif olarak ilgilenmek, tarihi yaşatmak yerine onu öğrenme gayretiyle mümkün olacaktır. Yine milli kültürün ayakta kalması, geleneğin ayakta kalmasıyla mümkündür ki bunun için de örf, adet ve teamüllerin yaşatılması gerekmektedir. Toplumlar için kültürün getirdiği bir norm olarakbu unsurların yaptırımını muhafaza etmesi normların devamlılığı içinşarttır. Özellikle bizim büyük tarihimizden gelen hâkimiyet duygusunu ve milli şahsiyetimizi korumak, kültür değişiminin veya ondan uzaklaşmamızın önüne geçecektir.

Batı ile etkileşimin kaçınılmaz iki olgusu olarak modernleşme ve küreselleşme bu etkileşimin devam etmesindeki kaçınılmazlık karşısında toplumumuzu değiştirmeye devam etmektedir ve edecektir de. Ancak bu değişimin toplumsal yozlaşmaya mahal vermemesinin bir reçetesi olarak Güngör’ün bahsettiği “Milli tarih şuuru” her zaman yazılabilecektir. Nitekim, esasında Erol Güngör’ün “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” kitabını okuyarak ilk defa 2018’de “KOCAV Erol Güngör Makale Yarışması” için kaleme aldığım bu yazı, bugün için halen çok fazla bir ilave gerektirmeyerek güncelliğini korumuştur.

Kaynakça

AYDIN, Gamze Nur (2020), Küreselleşen Modernleşme ve Kültür: Erol Güngör Örneği, (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi)  Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Bursa.

COŞGUN, Melek (2012),  Popüler kültür ve tüketim toplumu, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, Cilt:1 Sayı:1, 837-850.

GÜNGÖR, Erol, (2003) “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik”, İstanbul: Ötüken Yayınları (İlk Yayın Tarihi 1980).

OĞUZ, Gökhan (2012) Sosyolojik yaklaşımlı Türk milliyetçiliğinde Türk modernleşmesi: Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Yılmaz Özakpınar, (Yayımlanmış Doktora Tezi) Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı, İstanbul.

SONGÜL, Asena (2010). Prof. Dr. Erol Güngör’e göre kültür ve din ilişkisi, (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi) Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstütüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Sosyolojisi Bilim Dalı, İstanbul.

ŞAHİN (ERBAŞ), Zeynep (2013), 21. Yüzyılda Globalleşmeyle Değişen Sivil Toplum Düşüncesi: Sivil Toplumdan Global Topluma, (Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi) Karedeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Kamu Yönetimi Programı, İstanbul.