Sosyoloji, hem Kıta Avrupası’nın iki düşman kardeşi Almanya ve Fransa’da hem de okyanusun diğer yakası Birleşik Devletler’de bir seküler ahlâk sisteminin fikrî ve uygulamalı sahası olarak kendi kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Oldukça abartılı bir biçimde ifade edilen bu iddia ve sosyoloji disiplininin bu şekilde tanımlanması, belki birçoklarına yadırganacak bir düşünce gibi görünebilir. Ancak burada bu abartılı argümanın özellikle sosyoloji disiplinin erken dönemlerinde geçerli bir vakıa olduğu, dönemin (proto)sosyologlarının eserlerine ve kuramlarına atıfla gösterilmeye çalışılacaktır.
Fransa özelinde konuyu Émile Durkheim, eserleri ve kuramı ile sınırlandırırken; Almanya için ampirik saha Max Weber, eserleri ve kuramı olacaktır. Birleşik Devletler için önce Alman ve Fransız örneklere nazaran daha genel bir manzara ortaya konacak ve Amerikan sosyolojisi dendiğinde (belki de) istisnasız herkes tarafından unutulan bir isim, Pitirim Aleksandroviç Sorokin’in “ilginç” bir alt-disiplin çabası aktarılacaktır. Son kısım olan Türkiye’ye dair bölümde ise konu, Ziya Gökalp’in çalışmaları ve arayışları ekseninde tamamlanmaya çalışılacaktır. Her ne kadar bu dört ampirik sahayı tek tek anlatırken her birinin müstakil ve kendine has tarihî, toplumsal, siyasî ve iktisadî tecrübelerine atıf yapılacaksa da; yine de yapılan metin [text] okumalarının, bağlamdan [context] âri düşünülmediği ve fakat yer darlığı nedeniyle “kabaca” değerlendirildiği hatırda tutulmalıdır.
(...)