Adorno, ‘‘kültür endüstrisi kavramını ortaya koyarken kültür endüstrisinin ana sektörü olarak sinemayı gösterir. Kültürün, ideolojinin ve verilmek istenen mesajın çok rahat bir şekilde seyirciye aktarılabildiği sinema, mevcudiyetindeki birçok sanatın avantajını açık olarak kullanır. Resmin, fotoğrafın, müziğin, edebiyatın, dansın insan ruhundaki etkileri sinema ile bir bütün halinde hedef kitleye aktarılır. Belki de bu yüzden sinema diğer sanatlardan daha çok sevilir ve hep bir adım öndedir. Karanlığın içinde renkli hayallere götüren büyülü sanat, gerçek ve kurmaca içinde ayrı bir dünya oluşturarak farklı bir düzlemde insanoğluna muhteşem bir deneyim yaşatır.
Zengin alt türler içinde sinemaseverler; korkuyu, aşkı, gerilimi, acıyı, mutluluğu ve zaferi yaşarlar. Yönetmen, kimi zaman kendi ideolojisi bağlamında daha minimal kimi zaman ticari sinemanın rüzgârında bütünü saran öyküler anlatır. Bunların içinde de kimileri hasılat rekoru kırar kimileri bir haftalık bile gösterime yer bulamaz. Sinema tarihi içinde filmler temelde bu iki kutup arasında gelir gider. Ancak her iki durumda da gerçek olan şey, sinemanın paraya ihtiyacı olduğudur...