Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yaşını kutladığımız ve her yönüyle cumhuriyeti anlamaya çalıştığımız bu sayıda, milletimizin geçtiği her türlü tarihi dönemeçten etkilenen Türkçeyi ve geçirdiği dönüşümleri de konuşmak gerekir diye düşünerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ölmez ile bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızda cumhuriyet ideolojisinin Türkçe ile ilişkisini, bu ilişkinin yapısının nelere hizmet ettiğini ve bunun için hangi araçların kullanıldığını ele almaya çalıştık. 100 yıllık süreçte Türkçe adına nelerin başarıldığını konuşurken Türkçe adına yapılması gereken ve eksik kalan noktaları zihnimizde şekillendirmeyi hedefledik.
Cumhuriyet sayımız çıkacak. Cumhuriyet özelinde dille alakalı sorular hazırladık sizin için. Öncelikle şöyle bir giriş yapmak istiyorum, cumhuriyetin yeni bir yönetim sistemi olarak dil kavramına yaklaşımı nasıldı? Cumhuriyet’in kurucuları için dil neyi ifade ediyordu? Bu bağlamda Türkçeye bakışları nasıldı?
Cumhuriyet öncesi Türkçe hakkında fazla bilgimiz ve belgemiz yok. Şöyle ki 19. yüzyılın ortalarına kadar Türkiye’de eğitim medrese üzerindendi. Medrese eğitimi vardı. Medresede Türkçe veya Osmanlıca adı altında bir ders, Türkçe veya Osmanlıca öğreten bir ders yoktu. Bu dersler, klasik İslam dünyasındaki bütün medreselerde ne varsa oydu. Bunun üstüne bir ders yoktu. Dolayısıyla ne Türkçenin sözlüğü, sözlükçülüğü, dil bilgisi, grameri ne de Arap harfleriyle Türkçenin nasıl yazılacağı söz konusu edilmemişti. Mesela “sonra” kelimesi nasıl yazılabilir? Çünkü Arapçada bir standart vardır, hiç değişmez. Ama Türkçe için bu geçerli değildir. “Su” kelimesi nasıl yazılacak? sin ile mi sad ile mi yazılacak? Bunu ilk duyduğunda Türkçe yazmaya kalkan şüpheye düşer ki bu gerçekten de böyle olmuştur. 600 yıllık süreçte başlangıçta sin ile yazılan kelimeler sonra sad ile yazılmaya başlanmış. “Su” ya da “sonra” örneklerdendir. Dolayısıyla cumhuriyetle birlikte ilk defa Türkçe eğitim-öğretim dili olarak okullara sistemli olarak girmiş. 19. yüzyılın ortasından, özellikle 1839’dan sonra eğitim sistemi değişti. Klasik medrese eğitimi dışına çıkılınca gramer de gündeme geldi. Gramer ile ilgili ilk yayınlarda anlatılanlar gerçekten Farsçanın gramer kurallarıydı. Farsçanın gramer kurallarından kastedilen şu, bunun içerisinde Arapçaya özgü kurallar da vardı. Çünkü Farsça aslında (Osmanlıca için gerekli olan) Arapçayı da bir ölçüde içerir. Bizim Osmanlıca derslerimiz Arapça ve Farsçaya ait kuralları içerir. Bu ‘müştak’lar, ‘sülasi’ler, ‘ism-i fail’, ‘ism-i meful’ bunların hepsi Arapçaya dayalıdır ama bu sözler Farsça üzerindendir. Çünkü tamlamalarımızın hepsi Farsça tamlamadır.