Sömürge, söylem üzerine kurulurken bilgiye ve imaja ihtiyaç duymaktadır. Bilgi de imaj gibi kendisine nesnel bir kaynak aramamaktadır. Sömürgeciliğin inşası antropoloji bilimi kadar kurmaca metinlerle de oluşmaktadır. Manipülasyon ise etkilemek, nihai olarak da denetlemek üzerine kuruludur. Ayrımın, farkın ortaya çıkarılması aslında ırksal, kültürel hiyerarşinin de harcını oluşturmaktadır. Emperyalizmde saklı olan ekonomik gücün emek istismarına dayalı genişlemesi, metropolün koloni üzerine tahakkümünü artırması değil, beyaz olanın üstün olmasını benimsetmesidir. Bu anlamda White Supremacy (Beyaz Üstünlük) bir ideal değildir. Bunun işlevsel uzantısı daha çok beyazın kendi dışındakilerle ilgili temasının şiddetini belirlemesidir. White Supremacy’e eşlik eden bir diğer ideal ise White Man’s Burden’dir. “Beyaz Adamın Laneti” olarak düz çevirisi yapılan kavram, esasında beyaz adamın kendi dışındaki uluslara, burada beyaz adam ifadesini Batı Avrupa olarak sınırlamamız gerekmekte, “medeniyet misyonu götürme yükü” anlamına gelmektedir. Bu yönüyle medeniyet yükü, sömürgeciliğin ahlaki yakıtı olmaktadır. Sömürgecilik temelde yerli olanı, yerleşik olanı değişime zorlamaktan ziyade kendini sömürene karşı kompleks duygular geliştirme temelli manipüle etmektedir.
Antik Yunan’da ateşi çalıp insanlığa veren Prometheus miti gibi uygarlık nosyonu da verilmesi gereken, yukarı katlardan verildiği için bir lütuf olarak beyaz üstünlüğünü gündeme getirmekteydi. Sömürge kendini ilerici-gerici diyalektiğinde tahakkuk ettirmekte, şimdiyi yaşamakla modern bir ben inşası, sömürgeyi ise eskiyi yaşamakla malul bir Orta Çağ mahpusu olarak tanımlamaktaydı. Sömürgeciler, emperyalizmle karışmasına neden olacak biçimde işgal ettiği topraklardan yalnızca bir servet transferi yapmakla kalmaz, aynı zamanda işgal ettiği yerlere yerleşmeyi düşünür, topraklarında tarım yapar, ham madde ve onu işleme aldığı sanayi yönüyle devam eder. Kolonicilik, Roma’dan itibaren görülmektedir. Ancak postkolonyalizmin milat aldığı tarihsel nokta “Keşifler Çağı” olarak bilinen yüzyıldır. 15. yüzyılın sonları, kâşiflere, fatihlere bir unvan bağışlarken eylemin kendisi, harici olanı tanıma, yeni coğrafyalara ad koyma imkânı veren tanrısal bir öykünme içermekteydi. Bu yeni sömürge biçimi, yalnızca eşsiz ölçeği ile değil, aynı zamanda bilimi en önemli bilgi biçimi olarak görmesi ve belirli bir rasyonel bilme biçimini merkeze alarak kurulması gibi nedenlerle de daha öncekinden farklıydı. Yeni topraklar, bilimsel bilgi ışığında ölçülebilir alanlara, hâkim olunan topraklar ise ticari kapitalizm olarak geniş bir kaynağa dönüşüyordu. Bilimsel bilgi ve kapitalizmin beraberliği, Avrupalı sömürgecilerin küresel ölçekte etkili olmasının önünü açarak sömürgeci üstünlüğünün pekişmesini sağladı.