Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 15 / Din |

kitap değerlendirmesi: karel dobbelaere ve üç düzeyde sekülerleşme çözümlemesi

Luckmann ve (genç) Berger’in “dinin, asıl ait olduğu yer olan, özel alana ötelendiği” tespitini eleştiren Dobbelaere, bu yaklaşımın kökeninde pozitivist Aydınlanma düşüncesinin kamusal ve özel alan ayrımının ve dinin de özel alana ait olduğu şeklindeki ön kabulün yattığına dikkat çekmektedir.

Karel Dobbelaere, Belçika’nın Nieuwpoort kentinde 1933 yılında doğmuş bir Katolik sosyal bilimcidir. Lisans ve lisansüstü çalışmalarını Avrupa’nın en eski üniversitelerinden birisi olan Leuven Katolik Üniversitesi’nde yapmış ve aynı üniversitede ders vermeye başlamıştır. Yine Leuven Katolik Üniversitesi’nden emekli olan Dobbelaere, Antwerp, Oxford, Nagoya (Japonya) ve Paris’te çeşitli üniversite ve enstitülerde misafir olarak görevler almıştır. Dinî ve kilise katılımı, sekülerleşme, yeni dinî hareketler gibi alanlarda çalışmalar yapan Dobbelaere’nin en önemli eseri Sekülerleşme: Üç Düzeyli Bir Çözümleme kitabıdır.

Dobbelaere’nin sekülerleşme konusundaki kuram ve kavramlarına geçmeden önce din ve özellikle din sosyolojisi hakkındaki görüş ve eleştirilerini aktarmakta fayda var. Dobbelaere din sosyolojisi alanının din ve kutsalı yahut daha da geniş ölçekte anlam sistemlerini doğrudan ve yalıtılmış bir şekilde ele almasını sağlıklı bir çözümlemenin önündeki en büyük engel olarak görmüştür. Siyaset sosyolojisinin iktidarı birçok toplumsal olgu ve süreçle ilişki ve etkileşimi bağlamında ele alması gibi din sosyolojisinin de benzer bir yaklaşımla konusunu ele alması gerektiğinin altını çizmiştir. Dobbelaere özellikle seküler, sekülerlik ve sekülerleşme kavramlarının sosyoloji dışındaki felsefe, teoloji ve diğer sosyal bilimler içinde ele alınma biçimleri ile bu kullanımlar neticesi gündelik dilde sahip olduğu çağrışımların yol açtığı dolayımlara dikkat çekmiş ve dinî davranışlar ile toplumsal yapılar arasındaki ilişki, gerilim ve çatışmalara dair sosyolojik bir kurama olan ihtiyaca vurgu yapmıştır. Bu şekilde gerçekleşecek sosyolojik bir sekülerleşme kuramınınsa, toplumsalın çok düzeyli yapısını ayniyle yansıtacağını ve zaten çeşitli kuramcıların kuramlarında da bu düzeylerin (çoğunluğunda tekil kalsa da) gözlemlenebileceğini ifade etmiştir. Örneğin Luckmann’ın “segmentasyon”; Berger ve Wilson’ın “otonomizasyon”; yine Wilson’ın “toplumsallaşma”; Weber’in “büyü bozumu”; Berger ve Luckmann’ın “hususileşme”; Bellah ve Parsons’ın “umumileşme” kavramsallaştırmaları makro seviyede çözümlemelerin ürünüdür. Martin’in “çoğulculaşma”; Berger’in “görecelileşme” ve Luckmann’ın “dünyevilik” kavramları mezo seviyede yer almaktadır. Son olarak mikro seviyede ise Bellah’ın “bireyselleşme”; Luckmann’ın “brikolaj”; Berger’in “inançsızlık” ve Martin’in “kilise dindarlığının gerilemesi” kavramları ilk akla gelen kavramsallaştırmalardır. Dobbelaere ise kendi sekülerleşme kuramında makro, mezo ve mikro seviyelerinde, bu üç seviyeyi de hesaba katan bir yaklaşıma sahiptir. Örneğin Luckmann ve (genç) Berger’in “dinin, asıl ait olduğu yer olan, özel alana ötelendiği” tespitini eleştiren Dobbelaere, bu yaklaşımın kökeninde pozitivist aydınlanma düşüncesinin kamusal ve özel alan ayrımının ve dinin de özel alana ait olduğu şeklindeki ön kabulün yattığına dikkat çekmektedir. Zira bu ön kabul üzerine yapılacak bir çözümlemede sadece bireyselliğe odaklanılacak bir araştırmada Amerika’da kilise katılımının Avrupa’dan daha fazla olduğu ve dolayısıyla Amerikalıların daha dindar olduğu gibi bir sonuç çıkabilecektir. Oysa ki Amerika’da dinin aldığı halin ve kiliselerin kendi iç dinamiklerinin organizasyonel/mezo seviyede incelemesi bambaşka sonuçların ortaya çıkmasının yolunu açacaktır.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Din" sayısında...