“Çin’de alacaklı intihar tehdidinde bulunur ve bazen ölümünden sonra borçlusunu takip etme beklentisiyle bunu yapardı. Hindistan’da alacaklı borçlunun evinin önünde oturur ve orada ya açlıktan ölür ya da kendisini asardı; bu şekilde çocuğunu borçludan intikam almaya zorlardı...”
(Weber, 2012, s. 48)
Max Weber, Ekonomi ve Toplum kitabının “sözleşme yoluyla sorumluluk” kavramını ele aldığı kısmında, kredinin asıl itibariyle kardeşler arasında faizsiz bir tür acil durum yardımı olduğunu ve kardeşler, lonca üyeleri ile patron ve klient arasında olmayan kredi ilişkisinin faiz yasağına tabi olmasa da dava edilemediğini aktarmaktadır. Buna göre borçlunun borcuna sadakatini yitirdiği durumda alacaklı için yalnızca büyüsel birtakım hamleler yapma imkânı kalmaktaydı. Çin’de alacaklı intihar ve öldükten sonra ruhunun borçluyu takip edeceği tehdidini savurur, Hindistan’da ise borçlunun kapısına kendisini zincirleyerek ölüm orucu tutar ve eğer borçlu o ölmeden pes etmezse çocuklarını intikam almaya zorlardı (Weber, 2012, s. 48). Antropolojik çalışmalardan bilindiği kadarıyla Hindistan’da tefecilerin fahiş faiz hadleri dahi yadırganmamakta ve hatta bu faizler altında ezilip borcunu ödeyemeyen borçluların yeniden dünyaya geldiklerinde alacaklısının kölesi ve hatta atı yahut öküzü olacağına inanılmaktaydı (Graeber, 2015, s. 18). Borçtan doğan köleliğin Mezopotamya, Afrika, Uzak Asya ve Avrupa’da örneklerine işaret eden birçok antropolojik ve arkeolojik çalışmanın yanı sıra modern devletin ortaya çıkış dönemlerinde de borçlular hapishanesinin varlığı bilinmektedir. Her ne kadar borçlunun hapsedilip özgürlüğünün kısıtlanması uygulaması birçok ülkede ve çoğu hallerde ortadan kalkmışsa da borçlunun varlıklarına el koyma, icra ve haciz gibi uygulamalar halen varlığını sürdürmektedir. Öte yandan kişiler arası borçluluğun çoğunlukla şifahi olduğu ve kan bağı, komşuluk, meslektaşlık gibi bağlar üzerinden örgütlendiği düşünüldüğünde bu gibi durumlarda ödenmeyen borçların tahsili için zorlayıcı güç olarak yukarıda zikredilen büyüsel prosedürler ve toplumsal dışlama, damgalama gibi mekanizmalar devrededir. Şayet kişinin elinde bir senet yoksa –ki kişiler arası borçluluğun taraflarını birbirine bağlayan borç dışı bağlar düşünüldüğünde bu yola gitmek güvensizlik addedileceği için, bu istisnai bir durumdur– borçlunun temerrüde düştüğüne dair somut verilere ulaşmak neredeyse imkânsızdır.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...