Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 14 / Piyasa |

ali ayçil ile röportaj

"edebiyatın piyasası, piyasanın edebiyatı"

"edebiyatın piyasası, piyasanın edebiyatı" üzerine

Piyasa ve piyasalaşma her alanda olduğu gibi edebiyatta da etkili hale geldi. Edebiyatın bir endüstri haline gelmesi, edebi eserlerin “şeyleşip” metalaşması, sosyal medyada bir tüketim nesnesi olması gibi hususlar üzerine şair, yazar, öykücü ve aynı zamanda Dergâh Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni olan Ali Ayçil’le hasbihal ettik.

Edebiyatın piyasalaşması, edebiyat endüstrisi gibi kavramlar sanki çağımızın bir sorunu gibi nitelendiriliyor. Her şeyin çabucak tüketildiği bir hız çağında yaşıyor olmamızın elbette bu algıda bir payı vardır. Geçmişle mukayese edildiğinde edebiyatla ilişkili daha büyük, daha bariz ve daha önlenemez bir piyasalaşmadan bahsedebilir miyiz?

Ben doğrusu günümüze yönelik olumsuz bakışların ve bunun da sürekli geçmişle sağlamasının yapılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Yeri geldiğinde hep kurduğum cümle şudur: Tarihin tek doğru anı vardır, o da bu andır. İsmail Erünsal’ın, kitabın ve kütüphanenin tarihine dair yaptığı değerli çalışmalar, en azından Orta Çağ’dan bu yana bir kitap piyasasının olduğunu gösteriyor. Daha eskiye de gidilebilir. İskenderiye Kütüphanesi için rulo toplama usulü de bir hareketliliğin işareti. Duvar yazılarından ve kil tabletlerden rulo, papirüs ve kâğıda geçilmesiyle birlikte kitabın taşınması kolaylaştı. Taşınabilir olan aynı zamanda alınıp satılabilir olan haline de geldi. İslami dönemde Hicaz’a gidenlere sipariş verildiğini, burada insanların kitap aradığını, alıp sattığını biliyoruz. Osmanlı başkentinde saraya, vezir konaklarına kitabın alındığını, bunun bir piyasasının olduğunu kaynaklar söylüyor. Ayrıca terekelerden, ölmüş kişinin borçlarını ödemek için kitaplarının hesabının yapıldığına dair belgeler var. Sömürgeciliğin belli bir döneminden sonra da Batılı elçilik görevlilerinin, seyyahların ve sırf bu maksatla yola çıkmış kişilerin Kahire, Şam, İstanbul başta olmak üzere Doğu’da kitabın bolca bulunduğu merkezlerden Batı’ya mebzul miktarda eser götürdüklerini de biliyoruz. Hüzünle söylemek gerekir ki bu şehirlerde kitap alışverişi yapan pek çok insan bu işe aracılık etmiş ve ticaretlerini ön planda tutmuşlardır. Bugün Batı kütüphanelerinde bulunan binlerce eser, dönemin piyasasının bir neticesiydi. Piyasa dediğimiz alan canlıdır ve o da tarihle birlikte çeşitlenir, yol ve yordamları değişir. Dün ile bugün arasındaki en önemli fark muhtemelen kültür ürünlerinin bir endüstriyel materyale dönüşmüş olması. Geçmişte eser, alan ve verenin hürmet duyduğu bir nesneydi. İnsanlar ona sadece ticari alışverişin bir nesnesi olarak bakmıyor, bakamıyordu. Eserin, ticaretten bağımsız bir ağırlığı vardı.

 

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...