Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 13 / Sinema |

yeşilçam'ın ikamet adresi değişti

Sadece ve sadece “reyting” odaklı çalışmalar, "Yeşilçam duygusu" dediğimiz olgunun çok uzağında faydacı bir formülasyonun sonucu olarak tüketim toplumunun malzemesi haline geldi. Bu bakımdan, televizyon ekranını Yeşilçam’ın yaşadığı yer olmasının yanında kabri olarak da niteleyebiliriz.

Türk Sineması’nın doğuşundan bugüne geçirdiği evreler, kesintiye uğradığı dönemler ve üretim açısından zirve yaptığı zamanlar çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir. Muhsin Ertuğrul’un başı çektiği ve sinemamızın emekleme dönemi olan süreçte tiyatrocuların ağırlıkta olması “Tiyatrocular Dönemi” olarak nitelendirildikten sonra sinema üzerine düşünen ve yönetmen üretimini ortaya koyan yaklaşımların kendini hissettirdiği zaman dilimine ise “Sinemacılar Dönemi” denmiştir. Adına her ne dersek diyelim, ülke sinemamız -belki de dünyanın hiçbir bölgesinde olmadığı kadar- kesintiye uğradığı için gelişimini sürdürebilmesi de zor olmuştur.

Zor Dönemler ve Sinemamız

1895’ten itibaren bütün dünyada bir furya halinde çığ gibi büyüyen film gösterimleri ülkemizde de gerçekleşir. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın etkisi ve sonrasında İstiklal Savaşı vermemiz, sinemamızın doğumunu geciktirmiştir. 1950’de çok partili hayata geçiş memleket için ne denli yeni bir dönem olmuşsa sinemamız açısından da yeni yolların başlangıcı olmuştur. Sinemacılar dönemi denen sürecin başlangıcı da bu yıllara dayanır.

1960, 1970, 1980 yıllarında yaşanan askeri müdahaleler ise toplumun her kesiminde olduğu gibi sinemada da olumsuz yansımalara yol açmıştır. 10 yılda bir meydana gelen darbeler, sosyo-kültürel etkiyi çok açık olan sinemada ciddi aksamalara yol açmıştır.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...