Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 13 / Sinema |

suat köçer ile röportaj

suat köçer ile röportaj

"sinema meselesi olan insanların hikayeleriyle vücut bulur"

Sinemanın önemli paydaşlarından biri de sinema eleştirmenleri/yazarlarıdır. Varlıkları bir dert yokluklar yara misali bazen çok övülen ve değer verilen bazen ise yerden yere vurulan bir meslek erbabıdırlar. Sinemanın kavramsallaşması, kaydının tutulması, hafızasının oluşması ve toplum tarafından içselleştirilmesinde şüphesiz büyük işleve sahiptirler. Bir nevi okul gibidir sinema eleştirmenliği ve yazarlığı. İşte bu okulda uzun yıllar okuyan ve halen okumaya devam eden Suat Köçer ile festival direktörlüğünden sinema dergiciliğine, kültürel iktidar kavramından gençlerin sinemadaki rolüne kadar çok kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Sinema haberleri yaparak başladığı sinema kariyerine, Film Arası dergisi ile yeni kapılar açan ve çok önemli sayılara imza atan Köçer, sinema yayıncılığı, festival direktörlükleri, sinema akademileri, etkinlikleri, yayıncılığı ile sinemanın çok farklı alanlarında faaliyet göstermiştir. Türk Sineması’nın önemli isimleri röportajlar gerçekleştirmiştir. TVNet’te yayımlanan Sormazsam Olmaz programı ile sinema emekçilerinin samimi sohbetini ekranlara taşıyan Köçer, sinemamızın gelişebilmesi ve halkımız ile daha etkin bir şekilde buluşabilmesi için düşündüklerini de bizlerle paylaştı.

Sinema endüstrisinin farklı alanlarında çalışmalar yapmış biri olarak sinema sizin için ne ifade ediyor?

Sinemayı meslek edindim. Hem geçimimi sağlıyor hem de kariyerimi bu alanda sürdürüyorum ama onların ötesinde ve elbette onlardan daha değerlisi sinemayla kendimi mutlu, huzurlu hissediyorum. Sinema keyif alma duygusuyla başlayıp sonrasında mesleğe, en nihayetinde de hayatı anlama ve anlamlandırma aracına dönüştü benim için. Kendimi ve dünyayı tanıma, tanımlama yolunda önemli bir enstrüman oldu. Sinemayı keşfettikçe zamanla toplum üzerindeki etkisini de daha iyi kavramaya başladım. Her şeyden önce insanı hemen her yönüyle anlatan, tanımlayan bir sanat, dolayısıyla insanların kalbine dokunan etkili ve güçlü bir tarafı var. Bununla beraber bir kitle iletişim aracı olması açısından önemli bir misyona sahip. Yine sektörün içindeki insanlar için ekmek kapısı, ciddi bir kariyer alanı olması da sinemayı önemli kılıyor. Bunların hepsini bir araya topladığımızda sinemanın sosyokültürel ve sosyoekonomik tarafının ne kadar güçlü olduğunu da anlamış oluyoruz.

Sinema yazarlığı ya çok eleştiriliyor yerden yere de vuruluyor ya da çok övülüyor, sinema yazarları kanaat önderi haline getiriliyor. Sinemaya sinema yazarlığı yaparak başlamış bir kişi olarak bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Kendi kişisel maceramı göz önünde bulundurduğumda sinemayla doğru bir ilişki kurduğumu düşünüyorum. Sinema üzerine yazmak beraberinde sinema üzerine düşünmeyi, tartışmayı ve araştırmayı da getiriyor. O yüzden bir filmi seyrederken pekçok tarafıyla o filmi görmeye çalışmak, film üzerine konuşurken o film üzerine derinlikli düşünebilmek, bu süreçte oluştu. Kişisel anlamda bunun büyük kazanım olduğunu düşünüyorum. Sinema yazarlığı bu bakımdan bana çok şey kattı.

Sinema yazarlığı ya da sinema eleştirmenliği kesinlikle çok önemli ama her fırsatta dile getirdiğim bir şey var; sinema sektöründen hemen herkes bir şekilde yaptıklarının karşılığını olumlu ya da olumsuz alıyor. Yeri geldiğinde bedel ödüyor. Bana göre hesap vermeyen tek alan sinema yazarlığı. Çünkü hesap verdikleri kimse yok. Söz gelimi yapımcı para koyar film seyredilmezse para kaybeder; yönetmen kötü film çeker bunun karşılığında olumsuz eleştiriler alır, kariyeri yaralanır. Görüntü yönetmeni, kurgusu, müzik yapanı ve diğer pek çok aşamadan sinemacı, bir şekilde yaptığının karşılığında yeri geldiğinde hesabını öder. Sinema yazarlığı, eleştirmenliği yapan hesap ödemiyor. Yazdığınız yazılardaki olumsuzluklar yanınıza kâr kalıyor. Ancak şunun altını çiziyorum sinema yazarı da vicdanına karşı sorumludur. Adalet ve hakkaniyet ilkelerine karşı büyük bir sorumluluk doğar. Sinema yazarları da bedellerini burada ödemeliler. Ama tabi ki bu kendi vicdanıyla arasında bir mesele. Ne kadarı bu duyarlılığı taşıyor, bilmek zor.

 

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...