Gerek geçmişte gerekse günümüzde insanlığın ortak bir sorunu olarak karşımızda duran şiddet insanın doğasında bulunmakla birlikte olumsuz neticeleri bakımından hoş görülmeyen bir eylemdir. Şiddet olgusu bireysel ya da toplumsal düzeyde, her yerde ve her zaman karşımıza çıkabilmektedir. İnsanın niçin şiddete meylettiği sorusu psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, biyoloji ve kriminoloji gibi birçok disiplinin ilgi alanına girmektedir. Şiddet denildiğinde çoğu zaman vurma, kırma, işkence ya da öldürme gibi fiziksel güç kullanılan fiiller akla gelse de, şiddetin sözlü, psikolojik, duygusal ve hatta ekonomik türleri de mevcuttur. Bunların da her biri çok farklı alanlarda karşımıza çıkabilmektedir. Örneğin birey evde, okulda ya da işyerinde bir ya da birden fazla şiddet türüne maruz kalabilmektedir.
Çok yönlü bir olgu olan şiddet değişik açılardan sınıflandırıldığında kendine karşı şiddet, bireyler arası şiddet, kolektif şiddet, aile içi şiddet, kan davası, cinayet gibi birçok türle karşılaşılmaktadır (Aytaç vd., 2011a, s.14-16). Her bir şiddet türü çok farklı nitelikte birey ya da gruplar tarafından deneyimlenebilmektedir. Aile içi şiddet ya da kendine karşı şiddet gösteren bireylerin ortak özelliklerinden bahsetmek mümkün olsa da bu konuda genelleme yapmak mümkün değildir. Yani benzer nitelikteki kişilerin benzer şiddet türleriyle eşleştirilmesi hatalı olacaktır. Çünkü şiddetin ortaya çıkmasındaki sosyo-ekonomik ya da psikolojik arka plan kişiye göre değişen bir niteliğe sahiptir. Dolayısıyla şiddet tipleri arasında şiddeti uygulayan ya da maruz kalan kesimlerin özellikleri de önem arz etmektedir.
Şiddetle en çok bağlantı kurulan kesimlerden biri de yoksullardır. Yoksulların sahip oldukları özellikler ve içinde bulundukları ortamın etkisiyle şiddet olaylarının içinde görülebilmeleri söz konusudur. Yoksullaşma sürecinde kişilerin maddi ve manevi değerlerindeki değişmeler onları toplum düzenini bozucu davranışlara itebilmekte ve hatta bu davranışlar şiddet boyutuna kadar varabilmektedir (Niray, 2005, s.283). Ancak çoğu kez yoksulluk ve şiddet ilişkisinin bir önyargıdan ibaret olduğunu belirtmekte yarar vardır. Bu konuda ekonomi, sosyoloji ve psikoloji gibi farklı disiplinlerce ortak çalışmaların yapılması ve mevcut çalışmaların iyi incelenmesi önem arz etmektedir.
Yoksulluk ve şiddet ilişkisini incelemeye geçmeden önce yoksulluk olgusunu ele almak konunun anlaşılmasına katkı sunacaktır. Yoksulluk insanlık tarihi boyunca sürekli karşılaşılan bir problem olmuştur. Ancak günümüzde yoksulluk olgusunun mevcut küresel ekonomik düzenin etkisiyle daha da derinleştiği kabul görmektedir. Yoksulların asgari gelir düzeyine erişmekte zorlandığı, adil olmayan bir tüketim ve bölüşüm düzeni özellikle son yarım yüzyılda zirveye ulaşmıştır (Karakaş, 2008, s. 405).