17’ncisi düzenlenen Düşünce Sohbetleri'nin konukları, Düşünce Dergisi’nin “14. Sayısı olan Piyasa(laşma): İdeoloji Mi Ütopya mı?” sayısında “Piyasa-Ahlâk İlişkisi Üzerine” yazısıyla Ahmet Coşkun, “İslami Bankalar Kalkınmayı Sağlar mı?” yazısıyla Erhan Akkaş ve “Piyasanın Krizleri” yazısıyla Ali Kürşat Sak idi. 25 Aralık 2021 tarihinde KOCAV TV Youtube kanalı üzerinden çevrimiçi olarak yayınlanan sohbetin yöneticiliğini Üzeyir Doğan üstlendi.
Üzeyir Doğan konuşmacıları takdim ederken tüm konukların KOCAV eğitiminden, tedrisatından geçmiş kişiler olduğunu vurguladı ve ardından derginin tanıtımını yaptı. Sözü konuşmacılara bırakmadan önce onlar hakkında bilgi verdi.İlk konuşmacının Doktor Ahmet Coşkun olduğunu Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi olarak Kayseri’den katıldığını belirtti. Doktor Erhan Akkaş’ın Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi’nde görev yaptığını fakat şu an itibari ile İngiltere’de post doktora çalışmalarını yaptığını ve İngiltere’den katıldığını söyledi. Son konuşmacı olarak da İstanbul Ticaret Üniversitesi araştırma görevlisi Ali Kürşat Sak’ın yer aldığını söyledi. Düşünce Sohbetleri’nin konusunu teşkil eden Düşünce Dergisinin 14. sayısının geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz hocamız Yaşar Erdinç’e ithaf edildiğini, Derginin içerisinde Erdinç’e ait yazının da bulunduğunu belirtti. Yaşar Hocayı Rahmetle anarak sözü konuşmacılara bıraktı.
Piyasa Bir Şey Buyurmuşsa İyidir, Güzeldir, Doğrudur(!)
İlk konuşmacı Dr. Ahmet Coşkun yazısının piyasaya dair eleştirel bir yazı olduğunu söyledi ve KOCAV’ın önemli değerlerini şu sözlerle yâd etti : “Yazımda piyasayı eleştiriyorum ama piyasanın bu kadar içerisinde olup ahlaki olarak bu kadar olumlu anlamda temayüz etmiş bir isim Yaşar Erdinç benim yazıma ilişkin epeyce ters tezat bir duruş teşkil ediyor. Allah rahmet eylesin. Çok beyefendi çok munis bir insandı. Bir de bu vesile ile Mehmet Genç hocayı bu yıl kaybettik. Ona da Allah rahmet eylesin. Hatta Teoman hocayı da analım. Teoman Duralı’ya da Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. KOCAV’dan da Allah razı olsun bu insanları bir şekilde bize ulaştırıyorlar.” Yazısında özellikle piyasanın sosyal hayatımızda yer alan başka ahlaki mecralar üzerindeki etkisini incelemeye çalıştığını belirtti ve şu şekilde devam etti: ”Piyasa dediğimiz şey malum tanım gereği alıcılarla satıcıların birbiriyle buluştuğu ve bir mübadelenin gerçekleştiği alana diyoruz. Ve ister istemez insan şunu soruyor acaba piyasa dışında şeylerin bir değeri var mıdır? Şeyler mübadele değeri dışında bir değere sahip mi? Dolayısı ile şeyler acaba metalık olma dışında bir şeyliğe sahip mi?”
Bu soruların çok önemli olduğunu çünkü piyasanın egemen olarak yaşamın tamamını işgal etmeye başladığını bunun da bütün sosyal dinamikleri kökünden değiştirecek bir şey olduğunu söyledi. Kendisinin asıl eleştirisinin de bu olduğunu söyleyen Dr. Coşkun bunun nedeninin bizim bazı değerlerimizin yani insani, ahlaki değerlerimizin piyasada bir dolaşım değerinin bulunmamasından kaynaklandığını anlattı. Dostluk gibi yücelik duygusu uyandıran şeylerin mütekabiliyet normu bulunmadığını söyledi. Ve bizim bunları kaybetmeye başladığımızı belirtti. Dolayısıyla piyasa bir şey buyurmuşsa iyi, güzel, doğru kabul edildiğini yani piyasanın mantık, estetik ve etik değerlerin tamamını işgal etmiş durumda olduğunu söyledi.
Dr. Coşkun piyasanın bir diğer özelliğinin de şeffaflık istemesi ve belirsizlikten hoşlanmaması olduğunu söyledi. Ama bizim sosyal hayatta ilişkilerimizin çoğunda belirsizlik hakim olduğunu bir şeffaflık olmadığını ve bu sebeple belirsizliğe istinaden güven duyduğumuzu belirtti. Güvenin zaten şeffaflığın olmadığı yerde var olduğunu söyleyen Coşkun dolayısıyla aslında bizim şeffaflığı piyasa mantığıyla topluma sirayet ettirdiğimizde güvene ihtiyacımızın kalmayacağını anlattı. Piyasa nedeniyle sosyal hayatı bundan arındırmaya çalıştığımızda çok önemli bir şeyi kaybettiğimizi yani piyasanın güvene duyulan ihtiyacı, sağladığı objektif koşullar ile ortadan kaldırdığını söyledi. Sonuç olarak piyasalaşmanın hayatımızdaki diğer sosyal alanlara da sirayet etmesiyle ahlak dediğimiz çok köklü değerlerimizin kaybedilebileceğini söyleyerek sözlerini noktaladı..
İslami Finansal Kurumlar Nasıl Ortaya Çıktı?
Bir sonraki konuşmacı Dr. Erhan Akkaş konuyu alışılagelmişin dışında biraz daha teorik boyutta tartışacağını söyledi. Öncelikle İslami finansal kurumların ortaya çıkışı hakkında bilgi verdi. Ardından İslam ekonomisi, İslami bankacılık ve İslami finansın çok kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini belirtti. Günümüz kapitalist sisteminde İslam ekonomisi denildiğinde maalesef aklımıza ilk İslami bankaların geldiğini çünkü günümüz sistemi bunu gerektirdiğini söyledi. Ancak İslam ekonomisinin insan hakları boyutunun var olduğunu işçi hakları boyutunun var olduğunu çevre boyutunun var olduğunu kalkınma boyutunun var olduğunu yani İslam ekonomisi isminde sadece ekonomi geçmesine rağmen meseleyi sadece parasal bir faktör olarak indirgenemeyeceğini söyledi. Aksine İslam ekonomisinin insanı merkeze aldığını bununla birlikte toplumsal kalkınmayı öncelediğini vurguladı. Günümüz İslami bankalarının konvansiyonel bankalarda bir takım formel değişiklikler yapılmak suretiyle Müslümanlara hizmet edecek şekilde düzenlenerek ortaya çıktığını söyledi. Yani aslında özetle Dr. Akkaş İslami temelli finansmandan ziyade artık İslama uyumlu finansallaşmaya gelindiğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz dedi. Neticede Müslüman bir insanın ya da gayrimüslim bir insanın finansal ihtiyaçları olduğunu ve kapitalist toplum içerisinde ihtiyaçların birbirine benzediğini belirtti. Ve bu ihtiyaçların karşılanması gerektiğini bunun da İslami usul şartlarına uygun olarak yapılması gerektiğini bu sebeple de İslam bankalarının ortaya çıktığını anlattı. Burada bir bankanın İslami veya konvansiyonel olmasına bakılmaksızın her zaman kar elde etme saikiyle hareket ettiğini ancak konvansiyonel bankaların bu kar elde etmeyi faiz üzerinden yaparken İslami bankaların bunu belli bir takım İslam’a uygun uygulamalar üzerinden yine kar elde etmek üzere yaptığını söyledi. Günümüzde ekonomik büyümeye konvansiyonel bankaların katkısı neyse İslami bankaların katkısının da aynı olduğunu belirterek sözlerine son verdi.
Er ya da Geç Bütün Balonlar Patlıyor
Sıradaki konuşmacı Ali Kürşat Sak sözlerine piyasanın aslında masum bir şey olduğunu söyleyerek başladı. Kendisinin sorunu tekelleşmede ve aşırı piyasalaşma da gördüğünü belirtti ve burada da çözüm olarak devleti işaret etti. Yani devletin piyasada sadece bir düzenleyici (regülatör) olarak yer almaması gerektiğini aynı zamanda piyasanın kendisinde de yer alması gerektiğini söyledi. Böyle söylendiğinde akla İskandinav ülkelerinin gelebileceğini ama tamamen onu kastetmediğini belirtti. Şu an böyle bir kurumun, devletin olmadığını söyleyen Sak üzerinde konuşulup, düşünülüp birden fazla mekanizma tasarlanabileceğini anlattı. Yani aslında klasik olarak durduğu pozisyonun piyasayı kapitalizmden kurtarmak olduğunu kapitalizm doğası gereği eşitsizliği arttırdığını söyledi. Krizler hususunda da tam olarak tanımlamasının yapılamadığını ama Atilla Yeşilada’nın “ krizler bir orman yangını gibidir” benzetmesinin güzel olduğunu belirtti. Her önümüze gelen durgunluğa kriz denilemeyeceğini, kriz olarak adlandırılabilmesi için orman yangını gibi geniş tahribat bırakması ve sistemin kendine gelebilmesi için süreye ihtiyaç duyması gerektiğini anlattı. Krizlerin borçlardan ortaya çıktığını çünkü insanların borçlarının gelirlerinden daha hızlı büyüdüğünü söyleyen Sak bu durumun aşırı borç birikmesine yol açtığını belirtti. İşte bu aşırı borç birikimlerinin de krizlere neden olduğunu söyledi. Krizin önceden tahmin edilip edilemeyeceği üzerine açıklamalarda bulundu. Bunun tahmin edilmesinin zor olduğunu ama şöyle yaklaşık tahminlerde bulunulabileceğini belirtip çeşitli örnekler verdi. Farklı kriz bakış açılarına ve aşamalarına değindi. Ve sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sonuç olarak şu üç şeyin bilinmesini istiyorum. Yoksulluk açgözlü finansçıların fakirleri sömürmesinin bir sonucu değildir. Bunu söyleyebilirim. Tam tersine sağlıklı işlemeyen bir finansal sistemin sonucudur yoksulluk. İkinci olarak; evet, dünyada gelir dağılımı bozukluğu var ve buna finansal kapitalizmin etkisi yadsınamaz gerçekten. Ama bugün günümüzde bir şey öne çıkıyor: Finansal Okuryazarlık. İnanılmaz önemli. Bilmenin maliyeti çok düşük, ödülü çok fazla. Ama bilmemenin cezası ise çok sert. Ve finansal piyasalar her geçen gün daha da karmaşıklaştığı için büyüklüğünü öngörmek ya da zamanlamasını öngörmek iktisatçılar için çok zor. Son olarak şunu söyleyeyim er ya da geç bütün balonlar patlıyor.”