İnsanoğlu için çalışmanın ne derece tabii bir hâl olduğu -ve o nispette de bir ihtiyaca, hatta kimi zaman da bir zarûrete dönüştüğü- muhakkaktır. Bunun aksini ileri süren ve insanın hiç çalışmadan da hayatını idâme ettirebilmesi gerektiğini savunan bir takım (ütopik) fikirleri öte tarafa koyarsak, sıhhati yerinde olan kişinin emeğini arz etmeden –bir nev’i başkalarının sırtından geçinerek- yaşaması hiçbir cemiyette hoş karşılanabilecek/kabul görebilecek bir davranış değildir. Zaten bu meselede herhangi bir keyfiyete yer verilemeyeceği de ilâhî bir kaideyle tespit edilmiştir: İnsan için ancak çalıştığı vardır (Necm Sûresi, 39. Âyet-i Kerîme). O hâlde şunu pek rahatlıkla söyleyebilmekteyiz: Hem şahsî mevcûdiyeti için hem de cemiyet hayatının îcap ettirmesi sebebiyle insanoğlunun çalışması, yani hayatını kazanması son derece mühimdir.
Yine –elbette- kişi bunu yaparken belli bir nizam içerisinde davranmak; en başta kendi varlığı olmak üzere, bütün yaratılmışlara karşı hassasiyet göstermek, kimseyi incitmemek, zarar vermemek mecburiyetindedir. Zîra insan ancak böyle hareket ettiği takdirde hem cemiyete hem kendisine fayda sağlayabilecektir ki yoksa herhangi bir ihmâlin ortaya çıkaracağı zararda, astarı yüzünden pahalıya gelecek, hatta belki birçok kez de bunun telâfisi bile imkânsız olacaktır. Bu sebeple de yazıya konu edinilen ve sanayileşmenin gün yüzüne çıkardığı bir mesele olarak da görülen çocuk emeği meselesinin öyle bir durum olduğunu hatırlamak ve dikkatle üzerine eğilmek gereklidir.