Eğitim ve kurumları kültür aktarıcılığı ve devamlılığında çok önemli işlevlere sahiptir. Öyle ki, hemen her dönemde eğitime (sistemine) yöneltilen eleştirilerin başında yeni nesillerin kültürel değerlerine sahip olmasındaki eksiklikler gelmektedir. Burada eğitim derken genellikle eğitim sistemi (milli eğitim), müfredat, okul, öğretmen ve idarecileri kastedilmektedir. Her ne kadar hayatı kolaylaştırmanın yollarından biri olsa da, sınırı çizilmeyen genellemeler hata yapmanın kapılarını da aralar. Eğitime yöneltilen eleştirilerin haksız ya da yersiz olduğu anlamı çıkmamalı bu ifadelerden. Toplumsal değişmelerle ilgili tüm eleştiri oklarını yalnızca eğitime yöneltirken, sayısız başka faktörlerin dikkatimizden kaçabileceği gerçeğini vurgulamak isterim.
Dilin insan iletiÅŸiminin en muhteÅŸem aracı olduÄŸunu ifade etmek abartıya kaçmak olmaz ve hatta hemen herkesin üzerinde mutabık olacağını söyleyebiliriz. Duygu ve düşüncenin sembolik aracı olan dil, insanın biliÅŸsel, sosyal ve duygusal geliÅŸiminin de hem sonucu hem de saÄŸlayıcısıdır. DiÄŸer bir deyiÅŸle karşılıklı etkileÅŸim halindedirler. DoÄŸumdan itibaren gerek zihinsel gerekse fiziksel geliÅŸimle birlikte devam eden dil geliÅŸimi, zihinsel ve fiziksel deÄŸiÅŸime baÄŸlı iken; dil, insan zihninin geliÅŸmesine de etki etmektedir. Zira dış dünyayla özellikle zihinsel ve duyuÅŸsal baÄŸlarımız dilin aracılığıyla kurulmaktadır. Düşünce ve duyguların karmaşıklaÅŸması (geliÅŸmesi anlamında) dilin de bu ölçüde karmaşıklaÅŸmasını gerektirmektedir. Dilin imkânları ile ifade edilen (bir anlamda somutlaÅŸan) duygu ve düşüncelerin sınırları, bireyin (ve onu en fazla etkileyen toplumsal etkilerin) dil kapasitesince belirlenmeye baÅŸlayacaktır. Burada dilin imkânlarıyla ifadeye dökülmeyen duygular ve düşüncelerin varlığının inkârı söz konusu deÄŸildir. Altını çizmek istediÄŸim husus, dilin duygu ve düşünceler üzerindeki etkisidir. Â
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Dil sayısında...