Kadızâdelilerle (fakihler) Sivâsîlerin (sofular) kavgası* gibi birçok kavga var tarihimizde. Hatiplerle vaizlerin kavgası da bunlardan biri ve yeni başlamadı. Nutuk atanlarla vaaz-ü nasihat edenlerin kavgası bu. “Bugün Allah (ya da ……) için ne yaptık?” diye sorulduğu zaman, “neler yapmadık bu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik!” diye cevap verirken, “kim var denilince, sağına soluna bakmadan ben varım” derken, “‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir” derken, kimin ne zaman ne deyip ne demeyeceğini, neyi nasıl dile getireceğini ifade ederken, daha nice sayısız nutuk ve vaazda tekrar edilen söz kalıplarının kavgası. Burada hatipler derken daha çok “dünyalık” konuşmalar yapan kişileri, seküler inanç sahiplerini; vaiz derken de temelde Allah’a ve öte dünyaya işaret eden konuşmalar yapan dinî inanç sahiplerini kastediyorum. Elbette ne hatipler her zaman sadece dünyalık meselelerden ne de vaizler daima yalnızca dinî meselelerden bahsederler. Ancak konuşurken temelde durdukları yer itibariyle vaiz ile hatip (ya da nutuk irâd eden söylevci) arasında olması beklenen fark dinî gündemler ile dünyalık gündemleri belirleme farkı olmalıdır. Aralarındaki fiilî farkı ise konuşmalarıyla bizzat kendileri belirler. Konuştukları hangi meseleyi, hangi amaçlarla dile getirdikleri, neyi murad ettikleri, gayelerinin ne olduğu gibi değişkenlere göre konuşma gündemleri de konuşma tarzları da çeşitlilik gösterebilir. Dolayısıyla bu kişilerin neler konuşması gerektiğine dair dinleyici kitlede çeşitli beklentiler olduğu gibi vaizin ve hatibin de şüphesiz kendine ait bir gündemi vardır. Sonuçta, ya vaiz ve hatip daha baskın çıkar ve kendi gündemini ve tarzını kitleye kabul ettirir ya da etkisiz kalan bir konuşma ortaya çıkar, iletişim ve etkileşim gerçekleşmez.
*Bilkan, A. F. (2016). Fakihler ve Sofuların Kavgası-17. Yüzyılda Kadızâdeliler ve Sivâsîler (1. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Dil sayısında...