Annelik sadece kadınların öznelliklerine göre değil aynı zamanda içinde yer aldığı tarihsel koşullara göre değişip farklılaşabilen toplumsal bir olgudur. Anneliği anlamlandırma süreçlerini, annelik tutum ve pratiklerini ekonomik, toplumsal ve kültürel yapılardan ayrı düşünmek pek mümkün gözükmemektedir. Toplumsal bir olgu olarak anneliği anlamak ise öncelikle onu çevreleyen toplumun duygusal altyapısını (affective infrastructures) anlamayı gerektirmektedir. Zira duygusal altyapılar toplumsal yaşamdaki olasılıkları tanımlar ve uygun yol haritalarını çizer.1 Diğer bir ifadeyle duygusal altyapılar hem gündelik hayatı hem de neyin mümkün olduğuna dair kültürel tahayyülü biçimlendirir ve bu biçimleri anlamlandırmak için gerekli olan uygunluk aralığına işaret eder. Günümüzde toplumsal bir olgu olarak anneliğin dayandığı duygusal altyapıyı ise ailedeki ilişki uzamının zayıflaması yönündeki eğilim ve yoğun annelik anlayışı oluşturmaktadır.
Çalışmalar, son 50 yılda Türkiye’de çekirdek ve dağılmış ailenin yaygınlığının artarken geniş ailenin yaygınlığının azaldığını ortaya koymaktadır. Buna göre 1980’li yılların ortalarına kadar %25 seviyesinde kalan geniş aile günümüzde %10-11 seviyesine kadar gerilemiştir. 1960-1970’li yıllarda %59-60 seviyesinde olan çekirdek aile oranı ise süreç içerisinde %69-70 seviyesine çıkarak durağanlaşmıştır. Öte yandan dağılmış aile oranı da son 50 yıl içinde artarak %19,9’a ulaşmıştır.2 TAYA 2006-2011-2016 verileri üzerinden Türkiye’de hane halkı büyüklüklerine bakıldığında ise tek kişilik hanelerin (%6,2-%9,2-%14,2) ve iki kişilik hanelerin (%18,9-%21,5-%20,1) 10 yıllık süre zarfında arttığı, üç ve üzeri kişiden oluşan hanelerin ise azaldığı görülmektedir.3 Ayrıca 2000 sonrasında Türkiye’de yaşanan kentsel dönüşüm süreciyle yerleşim pratikleri değişmiş ve kentsel hareketlilik artmıştır. Bu değişim karşısında anne-baba ve çocuğun merkezde yer aldığı bir akrabalık ilişkisi önemini korumaya devam etse de geniş akraba ve komşuluk ilişkilerinin dayanışmacı nitelikleri güç kaybetmiştir.4 Aile yapısındaki ve akraba-komşular ile ilişkilerdeki bu değişim, günümüzde annelerin sahip olduğu sosyal destek mekanizmalarının daha az olduğu anlamını taşımaktadır. Bu ise bir taraftan bugün kadınların anne olmanın içerdiği sorumlulukları yerine getirirken geçmiştekinden daha yalnız olduklarına diğer taraftan çocuk bakımı ve yetiştirmesinde annelere yol gösterebilecek geleneksel-deneyimsel bilgi paylaşımının daha az olası olduğuna işaret etmektedir.
* Annelerin günlük emeği ve algoritmalarla oluşturulan ve sürdürülen dijital medya içeriği ağı (Julie A. Wilson ve Emiliy Chivers Yochim, 2017, s. 17)
1 Julie A. Wilson ve Emiliy Chivers Yochim, Mothering through precarity: Women’s work and digital media, Duke University Press, Durham 2017, s. 181.
2 İsmet Koç, “Türkiye’de aile yapısının değişimi sürecinde tek ebeveynli ailelerin oluşumu, belirleyicileri ve refah durumu (2006- 2016)”, Türkiye Aile Yapısı İleri İstatistik Analizi içinde (s. 36-85), T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2018, s.49-77.
3 Murat Şentürk, “Sosyal Etkileşim ve Dayanışma Açısından Akrabalık ve Komşuluk İlişkileri”, Türkiye Aile Yapısı İleri İstatistik Analizi içinde (s. 268- 311), T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2018, s. 277.
4 A.g.e., s. 269-297.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Aile" sayısında...