Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 11 / Şiddet |

şiddete meyyalim vallahi türden (korku sineması ve şiddet ilişkisi üzerine bir inceleme)

Günümüzde korku sineması, doyumsuz insanoğlunun istek ve arzuları doğrultusunda sınır tanımaz şiddet ve cinsellik barındıran bir havaya bürünmüştür. İlk dönemlerin zarif ve ince ölümleri sonraları kanların oluk oluk aktığı ve beden parçalarının ortalığa savrulduğu savaş sahnelerinin çok üstünde vahşet verici ve hatta iğrendirici öğelerle süslü bir yapıya dönüşmüştür.

Şiddet insanoğlunun en güçlü hissettiği duygulardan, bazen isteyerek bazen istemeyerek uyguladığı eylemlerden biridir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde şiddet, “bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik, hız, bir hareketten doğan güç, karşıt görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma, kaba güç, duygu veya davranışta aşırılık” ifadeleri ile tanımlanmaktadır. İnsan üzerinde fiziksel ve ruhsal etkileri açıkça ölçülemeyen şiddet, dolaylı ve somut bir biçimde hissedilen çeşitli baskılardır (Kocacık, 2001: 4). Zuhal Batlaş’a göre ise şiddet, insanların psikolojik veya fizyolojik düzeyde zarar görmesinden yaralanmasına, giderek sakat kalmalarına hatta hayatlarını kaybetmelerine sebep olan bireysel ve toplu hareketlerdir (Büyükbaykal, 2007: 39).

İnsanoğlu, hem toplumsal hayatında hem de bireysel dünyasında şiddet ile yaşamakta, zaman zaman bu güçlü duyguyu gerçekliğe dökmektedir. Şiddet, kişinin kendine yönelik özkıyımı, bedene zarar verici uygulamaları ya da dışarıya yönelik canlı veya cansız; amaçlı veya amaçsız olmak üzere iki temel görünümde tanımlanabilmektedir (Güleç, Topaloğlu, Ünsal ve Altıntaş, 2012: 114). Şiddet, sadece bireyler ya da canlılar arasında değil; ekonomik şiddet, enflasyon, doğa ve çevrenin tahrip edilmesi şeklinde de ortaya çıkabilmektedir (Kocacık, 2001: 4).

İnsanoğlu şiddet dürtüsünü yüzyıllar içerisinde tatmin etmek için pek çok yola başvurmuştur. Savaşlar, legal-illegal dövüşler, toplu idamlar, giyotin gösterileri, cadı yakma törenleri, arena mücadeleleri, ölümüne yarışlar bunlardan bazılarıdır. Hayatta kalma mücadelesinden bir eğlence aracına evrilen şiddet, medenileşen modern dünya insanı ile birlikte daha meşru zeminlerde tatmin edilir hale gelmiştir. Spor, bu meşruiyet dairesinin merkezinde yer alır. Bir diğer meşru zemin ise edebiyat, tiyatro, müzik ve sinema gibi kültür-sanat dallarıdır. İnsanoğlu şiddet için birinci elden doğal hazlardan payını alamazsa, gittikçe artan bir gereksinmeyle bunların yapaylarına başvurmaktadır: İşkence, öldürme, kan dökme ya da bunları kurmaca yapıtlarda izleme gibi (Ross, 1984: 60). Özellikle sinema farklı duygulara ve duyulara hitap eden zengin içeriği ve etkileme gücü ile şiddetin, bilinç düzeyinde, eyleme geçilmeden tatmin edilmesini sağlar. Sinema, modern dünyanın, iş ve sosyal yaşamı arasına sıkışmış apartman insanı orta sınıf için katharsise ulaşma yolunda en etkili ve en kestirme araçtır. Hayallerle süslü beyazperde, sinemaseverlere, kimseye zarar vermeden başrol oyuncularına teslim edilen ruhları ile dünyayı kurtarmalarını, aşka kavuşmalarını, kötülükleri engellemelerini, haksızlıklara “dur” denmesini sağlar. Bu süreçte sinemasever meşru müdafaa hakkı olan şiddete başvurmaktan geri durmaz. Şiddete şiddet ile karşılık vererek kendi destanını yazar. Pek çok aksiyon, macera filminde bu hikâye ile karşılaşırız.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Şiddet sayısında...

 

İlgili Yazılar
parayı bulan filmini çeker
Sayı 2 / Para
parayı bulan filmini çeker

Haziran 2015

Sayı 6 / Göç
türk sinemasında göç olgusu ve istanbul

Haziran 2017

devletin ideolojik aygıtı olarak sinema
Sayı 3 / Devlet
devletin ideolojik aygıtı olarak sinema

Ocak 2016