Dehrin ne safâ var acaba sîm u zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefâ var mı nazar kıl şu sipihrin
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Ziya Paşa - Terkib-i Bend
Tüketim kültürü ve teknolojinin hayatımızda kapladığı yer nispetinde hareket alanını genişleten “para”nın sadık kölesi bir banka müdürünün yükselirken düşüşünün hikayesidir Necip Fazıl Kısakürek’in Para adlı oyunu.
Oynanmaktan ziyade okunmak, okuyucunun zihninde şimşekler çaktırmak için yazılmış oyun kısaca şöyledir: Savaş arifesinde memlekette cephe gerisinde birçok savunma malzemesi ihtiyacının patlak vereceğinin kokusunu alan banka müdürü piyasayı büyük bir soyguna hazırlanmaktadır. Casusu ve hususi katibiyle birlikte eylem planlarını kurmakta, piyasada ne kadar tel, çivi, kum çuvalı kabilinden ürün varsa toplamaktadır. Diğer yandan hususi katibi tarafından bir esrarkeş kahvesinden kendisinin tıpkı benzerini bulup getirmesi, ona göre karşılaştığı en zengin parçadır; zira bir gün aklına gelenler başına geldiğinde faizlerle kanını emdiği müşterilerinin ve ihtikarla soyduğu piyasanın önüne lime lime etsinler diye benzerini atacak, herkes kendisinin öldüğü haberine ikna olunca da yeniden ortaya çıkacaktır. Ancak cüz’i iradenin külli iradeye yenilişi anlamına gelen son perdelerde herkes O’nun ölmüş olduğuna, ortalıkta dolaşan kişinin kendisi değil de benzeri olduğuna inandığından ne eşine kocalığını ne çocuklarına babalığını kabul ettirebilecek, oyunun başında benzerini getirttiği esrar kahvesine düşüp; katil, hırsız ve dilenciye cebindeki paraları saçıp hayata veda edecektir.