Düşünce Sohbetleri’nin 2019-2020 dönemindeki ilk konuğu Kent sayısındaki “Günümüz Şehirlerinde Kültürümüzle Var Olmak” yazısıyla yer alan, İstanbul Ticaret Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İdris Oğurlu idi.
Prof. Dr. Oğurlu konuşmasında, içinde yaşamaya çalıştığımız şehirlerimizin ve bununla beraber yaşatmaya çalıştığımız kültürümüzün üzerinde durdu. Şehirlerimiz kültürümüzü yaşamamıza ne derece
izin veriyor ya da ne yaparsak kendi kültürümüzden kopmadan şehirlerde yaşayabiliriz ve kültür dinamiklerimizi şehirlerde nasıl ve nerede kullanabiliriz gibi bazı soruları yanıtladı. Prof. Dr. Oğurlu konuşmasına şu sözlerle başladı: “Şehirler ruhu olan mekânlardır. Esasında belli bir kültürü temsil eden sahnelerdir. Yani kültürü temsil etmek şehrin kaçınamayacağı bir görevdir. Lakin dikkatli olmazsak global kültür de şehrinize hükmedebilir.”
Milli kültürümüzün şehirlerimizde etkili olduğunu ancak şehrin başka kültürlerin de etkisinde kalıp değişebileceğini vurgulayan Hocamız konuşmasına şöyle devam etti: “Şehirlerimiz gün geçtikte büyüyüp gelişiyor, yerinde saymıyor. Böylece hepsinin birer şehirleşme hikâyesi oluyor. Eskiden büyük şehir denince akla Ankara, İstanbul gelirdi ama günümüzde birçok büyük şehir sayabiliriz. Gelenler geldikleri yerlerde bir şeyler bırakıyorlar, gittikleri yerlere bir şeyler götürüyorlar ve şehir kendisine getirilenleri potasında eriterek son halini alıyor. Eskiden Anadolu’dan gelenlerin İstanbul’u milli kültür unsurları bakımından beslemiş olduğu vakıadır. Bugün biz şehirlere akıp gelen toplulukların kitle kültürü karşısında nasıl korunması gerektiğini ve gelenlerin taşıdığı değerlerin milli kültür lehine nasıl kullanılabileceği üzerine kafa yormalıyız.”
“Şehirlerimizi Yaşanacak Hale Getirmeliyiz”
“Şehirler değişmekle beraber eskiyip yıkılmakta, yerlerine daha sıkışık daha yüksek yapılar yapılmakta. Bu da orada yaşayan sakinlerin mekan/hatıra ilişkilerinin zayıflamasına sebebiyet vermekle beraber, o şehre ait olamama, ardından da şehre kayıtsız kalma havasını sürdürmektedir. Halbuki şehirler sakinlerine hem aidiyet duygusu vermeli hem de ruhen sağlam kalmalarını temin etmelidir. Böyle olmayınca insan bulunduğu şehirden kaçıp uzaklaşmak istemektedir. Aslında çözüm yaşadığımız şehirleri yaşanacak şehir haline getirmek değil midir?”