Türkiye’de yükseköğretim sisteminin üniversite, öğrenci ve öğretim elemanı sayısı bakımından kayda değer bir büyüme gösterdiği, temel nicel göstergeler bakımından dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girdiği dikkat çekmektedir. Yükseköğretimdeki büyüme ve ulaşılan büyüklüğü son 35-40 yılda yaşanan değişim de göstermektedir. Yükseköğretim sistemini düzenleyen 2547 sayılı yasa sonrası oluşan sistemde 28 devlet üniversitesi bulunurken 1984 yılında sistemde toplam 20.333 öğretim elemanı görev yapmakta, 322.320 öğrenci öğrenim görmekteydi. 2020 yılına gelindiğinde 129 devlet, 73 vakıf ve 5 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 207 üniversite bulunmaktadır. Öğrenci sayısı 7.739.502’ye ulaşmış olup üniversitelerde toplam 166.225 öğretim elemanı görev yapmaktadır (Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi, 2020). Yükseköğretimde gerçekleşen bu niceliksel büyümenin niteliksel büyümeye dönüşmesi ve bu sürecin de hızlanması oldukça açıktır. Yükseköğretimde niteliksel büyümenin gerçekleşmesi için yükseköğretim sisteminde stratejik bir yaklaşımla yapısal ve yönetsel değişim gerekmektedir.
Yükseköğretime yönelik strateji ve politika geliştirme sürecinde hem dünyadaki gelişmeleri dikkate alma hem de mevcut yükseköğretim sisteminin daha derinlikli ve kapsamlı analizine ihtiyaç duyulmaktadır. Yükseköğretimde öncelikler, nicel büyümeden yükseköğretim kurumlarının işevselliği, arz ve talebin uyumu, öğrenci tercihleri gibi nitel konulara doğru hızla kaymalıdır. Bu çerçevede, üniversitelerin bilimsel üretkenliği 7,5 milyonu aşmış öğrencinin profili, öğrencilerin yöneldiği alanlar, eğitim ve öğretim alt alanlarındaki durum, öğretim elemanı başına öğrenci sayısı, toplam öğrencinin yaklaşık yarısının açık öğretim öğrencisi olması gibi konular, yükseköğretim alanındaki gelişmeler ışığında analiz edilmeyi ve yapısal düzenlemeleri gerektiren konuların başındadır. Tüm bunları yaparken bilimsel üretkenlik, akademik özgürlük ve özerkliğe alan açan bir akademik kültürün inşası da gerekmektedir.
En üst düzey bilgi üreten kurumlar olarak üniversiteler, insanın anlam arayışına cevap bulma, hayat görüşünün oluşması ve bu görüşe göre evrenin anlamlandırılmasına katkı sağlamaya çalışan kurumlardır. Üniversiteler, öğrencilere mesleki bilgi ve beceri kazandırma yanında felsefi, kültürel ve sanatsal kazanımlar yoluyla sosyal ve entelektüel açıdan öğrencileri zenginleştirme ve hayata hazırlama misyonunu ve sorumluluğunu taşırlar. Yükseköğretimin kitleselleştiği bu dönemde üniversitenin arayış, anlam, anlamlandırma ve bilgi üretme misyonu ile somut istihdam becerisi kazandırma talebinin birlikte sürdürülmesi ve yönetilmesi gerekmekte bu durum da önemli bir gerilim alanını oluşturmaktadır. Bu gerilim iyi yönetilebilirse üniversite misyonu ile toplumsal faydanın birlikte var olduğu bir sonuç doğabilir. Bu çerçevede Türkiye, yükseköğretimde çeşitlilik oluşturarak hem somut taleplere cevap bulma hem de uzun vadeli ve pahalı bir yatırım olan araştırma ve bilgi üretme misyonunu birlikte gerçekleştirebilir.
Türkiye’de yükseköğretim sistemi, değişimin gerekli olduğu alanların başında gelmesine rağmen yenilik yapmanın da en zor olduğu alanlardan birisidir. Türkiye’de yükseköğretim sisteminin sloganik yaklaşımlar, hamaset, körü kürüne karşı çıkma ve ideolojik kutuplaşmaların ötesinde ele alınması, dünya ve Türkiye gerçekleri ışığında yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bu çalışmada öncelikle üniversite kurumu konumlandırılmaktadır. Sonra yükseköğretim alanındaki değişimler verilmekte ve Türk yükseköğretim sisteminin değişim ihtiyacı ortaya konulmaktadır. Çalışma, yükseköğretim alanında stratejik bir yaklaşımla yapısal ve yönetsel değişimin nasıl olması gerektiğine yönelik bir vizyon ile sona ermektedir.