Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 12 / İktidar |

şairin iktidara çektiği söz kılıcı: hiciv ve mizah

Şiirle iktidar arasındaki ilişki daima methiye türündeki manzumelerle iktidarın lehine bir seyir takip etmemiştir. Şair, göz kamaştırıcı bir dille azametini, adaletini, cömertliğini övdüğü muhatabını yeri geldiğinde kaleminin ucunu hafifçe sivriltip bir sineğin dokunuşunun verdiği rahatsızlık miktarınca nükte ve mizah yollu uyarmış; yeri geldiğinde aynı kalemi kılıç gibi keskinleştirerek iktidar sahiplerini kararları ve icraatlarından ötürü en sert biçimde eleştirmiştir.

Kim bilirdi şuarâ olmasa ger sâbıkda

Dehre devletle gelip yine giden sultânı

Nef‘î

Müslüman Türk milletinde şairin iktidarın ve halkın nezdinde çok müstesna bir yeri vardır. Türklerde şair, İslam öncesi dönemlerden itibaren herhangi bir kişinin söyleyemeyeceği insanı hayrette bırakan sözler söyleyen ve ilhamını yaratıcıdan alan seçkin kişilerdir. Bu sebeple onlar vatandaşın gözünde yüce ve saygın bir yer işgal ederler.

İktidar sahipleri de şairin bu yüce mevkiinden istifade etmek için şiire ve şaire ilgi göstermişlerdir. İslam öncesinde hakanlar ozansız toy yapmamış, İslam’a girdikten sonra da sultanlar meclislerinde şaire yer vermiş hatta devlet görevlerinde onları tercih etmişlerdir. Bu arada sultanlar kendileri de şiir yazmaya gayret etmişlerdir. Şurası bir gerçek ki dünyada Türk idarecileri kadar sanata, edebiyata, bilime düşkün yöneticiler az bulunur. Onlar bu sebeple sanatı, sanatkârı, bilim adamını ve şairi korumayı kendilerine görev bilmişlerdir. Bu maksatla Osmanlı devrinde II. Murat’tan (1421-1451) itibaren sultanlar kendi dönemle rinde onlarca şaire maaş bağlamış, hatta Molla Cami (ö.1492) gibi şairleri payitahta davet etmişler -gelmeyince her yıl altın göndermişler-onları çalışmaya ve yazmaya teşvik etmişlerdir. Gazneli, Selçuklu, Osmanlı Türk devletlerinde sultanlar ve devlet adamları ekseriyetle şair veya şairi seven kimselerdir. Osmanlı sultanlarının 25’inin divan teşekkül edecek seviyede ve sayıda şiir sahibi olmaları onların şiir ve şairle ilişkilerini ortaya koymaya yeter. Kanunî (1520-1566), Bakî (ö.1600) gibi bir şairi tanıdığı için bahtiyar olduğunu söyler.

Türk Devlet geleneğinde yöneticiler şairlerle daima iyi ilişkiler kurmuş ve onları koruyup kollamışlardır. Onların şiirlerine karşılık devlet adamları da Hz. Peygamber’in sünnetini yerine getirmek için emeklerini altın, gümüş, mal, mülk, kaftan, yöneticilik vb. ihsanlarla mükâfatlandırmışlardır. Onların geçinmelerini sağlayarak şairlik yolunda ilerlemelerini temin etmeye çalışmışlardır. Zira o dönemlerde şairler toplumun aydınları, iktidarla toplum arasındaki ilişkinin mimarları, toplumun eğitimcileri konumundaydılar. Bazı eğitim kitapları şiirle yazılıyor böylece bir yandan eserin kalıcılığı temin edilirken diğer yandan da ezberlenmesi kolay metinler oluşturuluyordu. Şairler tarih metinleri başta olmak üzere her türlü dini ve ilmi kitapları yazarak bu kitapların başlarına koydukları sultan methiyeleriyle sultanların da isimlerini kalıcı kılmış, onları ölümsüzleştirmişlerdir.

*Bu makalenin giriş ve mizah bölümleri Prof. Dr. Nihat Öztoprak tarafından, methiye ve hiciv bölümleri Doç. Dr. Ümran Ay Say tarafından, sonuç kısmı ise müştereken yazılmıştır.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...