Koca çınarımız Cumhuriyetimiz artık bir asırı devirdi. Cumhuriyet’in kurucuları hedeflerine ulaşmak için büyük bir mücadele verdi. Millî Mücadele hiç kuşku yok ki Türk milletinin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Cumhuriyetle birlikte, Türkiye modern bir devlet haline geldi. Bu önemli yıldönümü vesilesiyle ikinci yüzyılına girerken Cumhuriyetimizin değerlerini koruyarak, daha adil, daha müreffeh ve daha yaşanabilir bir ülke olması için her şeyden evvel başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’i kuran iradenin fikir ve ideallerinin yeniden hatırlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda cumhuriyetin yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından ve entelektüellerden biri olan Prof. Dr. İskender Öksüz ile Cumhuriyetin kısa bir değerlendirmesini yaptık. Kendisi ile geçmişi okurken, gelecekte yapılması gerekenler de ortaya çıktı.
Kurumları devletin taşıyıcı sütunları olarak nitelendiriyor ve bu kurumların geleneklerine dayanarak hem kendilerini hem de devleti yükselttiğini belirtiyorsunuz. Ayrıca kurumsal geleneği yok etmenin hem hafızayı hem de ahlakı yok etmek anlamına geldiğini vurguluyorsunuz. Bu çerçevede Türkiye’de bir devlet krizi öngörüyor musunuz? Ayrıca kurumların bu şekilde yok edilmesini önlemek için nasıl bir mekanizma önerirsiniz?
Tam söylediğiniz gibi değerlendiriyorum. Devletin kendisi de bir kurumdur. Kurumların kurumudur diyebiliriz. Kurumlar ve devlet, milletin mutabakatla kurduğu, belirli bir amaç için görevlendirdiği
yapılardır. Bu millî mutabakat ve amaçtan ötürü hem memurlarının hem de hizmet verdikleri milletin fertlerinin saygısını kazanırlar. Belirttiğiniz gibi kurumların geleneği vardır. Mesela dış işleri, ilk Türk
devletinin ilk elçisinden beri birike birike gelen bir anane ve bilgeliğin üstünde yükselir. Ordumuzu, Mete’nin ordusuna dayandırıyoruz. Siyasî iktidarlar kurumların amaçlarına layıkıyla hizmet etmelerini sağlamakla mükelleftir. Asırlar ötesinden süzülüp gelen kurum kültürü, kurum bilgisi ve bilgeliği, memurların saygıyla öğrenip üstüne yeni bilgi ve bilgelikler ekleyecekleri birikimlerdir. Bu birikime kurum kültürü diyoruz. O gelenek memurlara neyi nasıl yapacaklarını söylemekle kalmaz, neyin yapılamayacağını da bildirir. Bu talimat ve yasakların bir kısmı yazılıdır, kanunla, yönetmelikle belirlenmiştir. Fakat daha fazlası gelenektir. İşte kurumun ve devletin hafızası bu yazılı ve yazısız esaslardır.
Kurumlara bu gözle değil de bazı adamlarımıza maaş, mevki verme vasıtası olarak bakarsak, onları hızlı bir yıkıma götürürüz. Kurum geleneğini aşağılayan bir kişi, bir hareket, liyakat sahibi olmayan kişilerin kuruma girmesi, o asırlar boyu yükselen kutsalı önce içerdeki memurlar, sonra halk gözünde yıpratır. İtibar asırlar boyu kazanılır, birkaç hatayla haftalar içinde yıkılabilir.
Kurumları koruyacak olan hukuk devletidir, kanunlardır. Fakat korunacak değerlerin ancak küçük bir kısmı yazılıdır. Diğerleri insanların kalplerinde ve zihinlerindedir. Kurum değerlerini koruma görevi herkesten önce kurum yöneticilerine ve mensuplarına aittir. Sonra da bütün millete.