İki dillilik ve çok dillilik genellikle farklı etnik unsurların bir arada yaşadığı ortamlarda çoğu zaman kendiliğinden gerçekleşir. Çünkü insanlar savaş, ticaret, eğitim, ekonomik koşullar gibi değişik sebeplerle bir arada yaşar ve birbirlerinin dilini öğrenirler. Bu Türkler ve Türkçe için söz konusu edildiğinde Almanya’ya yapılan işçi göçleri ve buradaki kullanılan Türkçenin ilk, ikinci ve üçüncü kuşakta ne hale geldiği veya onların kendi dillerine nasıl baktıkları büyük önem kazanır. Bu sebeple işin uzmanı olan Türk Alman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Yıldız ile iki dillilik, çok dillilik, Almanya’daki Türk çocuklarının dil durumları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hocam, iki dillilik özellikle son on yıllarda ön plana çıktı. Öncesinde dil eğitimi dediğimiz zaman ya bir dilin yabancı dil olarak öğretimi ya da ana dil olarak öğretimi anlaşılıyordu. Özellikle göçle birlikte yeni bir kavram olarak bizim de literatürümüze girmiş oldu. Okuyucularımızı aydınlatabilmemiz açısından sormak istiyorum. Sizce iki dillilik nedir ve iki dillilik denilince tam olarak ne anlamalıyız?
İki dillilik hemen herkesin anlayabileceği en basit tanımıyla iki dili bilmektir. İki dili bilmek ama hangi seviyede bilmek? Dil eğitiminin ya da dil bilmenin birçok alanı var. Özel alanımız var, mesleki alanımız var, kamusal alan var. Yine bu alanlar dışında, dil eğitiminin genel olarak kendi içerisinde dört beceri alanı var. Bunlar okuma, yazma, dinleme ve konuşma. Tabii her dil eğitiminin olmazsa olmazı, dil bir sistem olduğuna göre, onun bir de dil bilgisi sistemi var. Dolayısıyla biz dil eğitiminde beş beceri alanından bahsediyoruz. İki dillilik de aynı şekilde. Mesela şöyle provakatif bir soru sorarsak: Örneğin ülkemizde ilkokul 3. sınıfta İngilizce eğitimi başlıyor. Diyelim ki bir sene İngilizce eğitimi gören bir kişi çok az seviyede, gündelik hayatında ismini söylemek, bir yemek siparişi vermek, yol tarif etmek gibi A1 seviyesinde bir dil becerisine sahip olabiliyorsa biz buna iki dilli diyebilir miyiz? İşte bilim insanları bu sorudan hareketle 1930’lu yıllardan itibaren bu konu üzerinde çalışmalara başlamış ve bu alanda birçok kitap yazılmıştır. Literatür oldukça geniş. Ülkemizde de son zamanlarda ciddi çalışmalar yapıldı. Ben de Almanya’da bulunduğum süreçte sahadan da edindiğim deneyimler doğrultusunda “İki Dillilik ve Dil Edinimi” adında bir kitap yazdım. Bu kitapta ağırlıklı olarak Almanya’da iki dilli büyüyen Türk çocuklarını ele aldım. Bu hususla ilgili literatürü taramıştım. Mesela erken iki dillilik diye bir kavram var. Eş zamanlı iki dillilik, geç iki dillilik, ardışık iki dillilik var. Erken iki dilli çocuklar çok erken yaşta, daha doğuştan iki dile maruz kalıyor. Çok uluslu evliliklerde bu var. Anne Türk, baba Almansa eğer, baba Türkçe bilmiyorsa, anne her iki dili biliyorsa çocukla muhtemelen her iki dili de konuşuyor. Sonra yuvaya başlıyor çocuk, anaokulunda hangi dili konuşuyor? Çocuk evde Türkçe, anaokulunda Almanca konuşuyorsa, üç dört yaşında iki dile maruz kalıyorsa buna erken iki dillilik diyoruz. Bu duruma eş zamanlı iki dillik de deniliyor yani iki dili de aynı anda öğrenmek. Mesela iki dilli okullar var, ülkemizde de bu tür okullar var. Derslerin bir kısmı Türkçe, bir kısmı Almanca. Geç iki dillilik ise daha ileriki yaşlarda oluşuyor. Örneğin çocuk önce anadilini öğreniyor. Anadili yerleştikten sonra yedi yaşından hayatının ilerleyen dönemlerine kadar –lise, üniversite gibi- ikinci bir dili de ana dili gibi öğrenebiliyorsa buna geç iki dillilik diyoruz. Bir de ardışık iki dillilik dediğimiz bir husus var. Aslında bu biraz geç iki dilliliğe de benziyor. Bir dil öğrendikten sonra ikinci bir dile maruz kalıyorsa yani ana dilinin özellikleri, gramer yapısı ve diğer beceri alanları geliştikten sonra ikinci bir dil öğreniyorsa buna ardışık iki dillilik de denebilir.
Bu arada şunu da belirtmeliyim ki iki dillilik statik bir süreç değildir. Yani iki dil öğrendiniz, ondan sonra artık ömür boyu iki dil bu şekilde devam edecek, aynı seviyede gideceksiniz diye bir şey yok. Dil, kullanımla ilgili bir meseledir. Kullandığınız sürece o dil gelişir. Varsayalım ki Türkiye’den Amerika’ya göç ettiniz ve artık hiç Türkçe konuşmuyorsunuz, ailenizle de konuşmuyorsunuz. Bir Amerikalıyla evlendiniz, orada çalışıyorsunuz. Türkçeyi sadece sosyal medyadan, televizyondan vesaire izliyorsunuz. Bu durumda zaman içinde Türkçe bilgi ve beceriniz gerileyecektir. Özetle hayat boyu devam eden, çok dinamik olan her aşamada biraz önce bahsetmiş olduğum türlerden birisine girebilecek olan bir süreçten bahsediyoruz.
Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin "Türkçe" sayısında...