Düşünce Dergisi > Arşiv > sayı 19 / cumhuriyet |

prof dr ayhan bıçak ile röportaj quot cumhuriyetin kurucu felsefesi

prof. dr. ayhan bıçak ile röportaj "cumhuriyetin kurucu felsefesi, düşünce dünyası ve devraldığı miras"

Osmanlı geleneği, diyalektik düşünce üretme, yani sorunun üzerinde farklı açılardan tartışarak sorunları çözecek kuramsal düşünceler üretme geleneği oluşturamamıştır. Şimdi dahi aynı sorunu yaşıyoruz. Cumhuriyet Dönemi’nde düşünce üretimimizin en önemli eksikliği, tarihsel düşünceyi yeni düşünceler üretmek üzere kullanamamaktır.

Düşünce Dergisi olarak Cumhuriyet’in 100. yılında modernleşmede kat ettiğimiz yolu ve felsefede geldiğimiz noktayı değerlendirmek istedik. Cumhuriyetten bugüne felsefi düşünüşümüzün nasıl biçimlendiği, devlet felsefemize etkileri, Osmanlı ile başlayan modernleşme sürecinde felsefenin kendine nasıl bir yer edindiğini ve bugüne aktarılan felsefi mirasa ilişkin İstanbul Üniversitesi Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Bıçak ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Tarih felsefesinden siyaset felsefesine, devlet felsefesinden Türk Düşüncesine uzanan bir perspektifte modernleşme serüvenimizin felsefi boyutlarını ele aldık.

Cumhuriyet’in 100. yılında bulunduğumuz konumu ve Cumhuriyet Dönemi kazanımlarını değerlendirmek isteriz. Bunun için öncelikli olarak Cumhuriyet’in devraldığı miras hakkında konuşmak gerekir. Cumhuriyet Dönemi düşünürleri nasıl bir miras devraldı? Devraldıkları felsefi birikim ve temayüller nelerdi?

Öncelikle Cumhuriyet’in mirasını iki farklı kaynaktan aldığını söyleyebiliriz. Birincisi, İslam düşüncesi üzerinden gelen, Osmanlının klasik döneminde kendine has biçimlenen bir miras var. İkinci olarak da, Cumhuriyet öncesinde başlayan ve modernleşme sürecinden gelen bir mirastan bahsedebiliriz. Aslında modernleşme ile ilgili 170 yıllık bir birikime sahibiz. Bu, klasik dönem Osmanlı düşüncesi mirasından daha güçlüdür. Ancak Cumhuriyet Dönemi’nde düşünce üretimimizin en önemli eksikliği, tarihsel düşünceyi yeni düşünceler üretmek üzere kullanamamaktır. Modernleşme aslında sadece Türkiye için değil dünyanın tümü için geçerlidir. Birincil anlamıyla da modernleşme, Avrupa’nın kendisinin modernleşmesidir. Avrupa’nın modernleşmesi 400 yıl sürmüştür. Rönesans ile birlikte 1500’lerde başlamış ve 1850’lerde bitmiştir. Yani Avrupa birdenbire modern olmamıştır, arkasında çok uzun bir süreç vardır. Bizim modernleşmemiz ise, 1773’te ilk modern mektebin kurulmasından bu tarafa yaklaşık 250 yıldır devam etmektedir. Bu süreyi Avrupa ile kıyasladığımızda çok daha kısadır. Bundan daha önemlisi ise söz konusu bu 200 yıllık sürede çöküş döneminde olmamızdır. Avrupalılar yükselme dönemini yaşıyorken modernleşmişlerdir, biz de ise tam tersi. Kısaca modernleşme sürecimiz hem Avrupa kadar uzun değil hem de onlara paralel de gitmiyor. Yükseliş döneminde modernleşmenin etkisi ve gücü artarken, çöküş döneminde yavaşlamış ve engellerle karşılaşmıştır. Bunu maalesef bizim tarihçilerimiz görüp değerlendirmiyor.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Cumhuriyet sayısında...

Â