Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde sağlık teşkilatlanması askeri ve sivil sağlık hizmetleri olarak iki ayrı kategoride düzenlenmişti. Sivil halkın sağlık hizmeti ihtiyacı serbest çalışan hekimler, cerrahlar, dişçiler, kırık-çıkıkçılar gibi meslek grupları tarafından ücret mukabilinde karşılandığı gibi, muhtaç durumdaki halka çeşitli vakıfların kurduğu görkemli darüşşifalarda ücretsiz sağlık hizmeti de sunulmaktaydı. Askerlerin tıbbi bakım ihtiyacının karşılanması için ise ordularda hekimler ve cerrahlar istihdam ediliyordu. Ayrı bir düzenleme olarak, saray halkının sağlık işleri için de sarayda özel hekim ve cerrahlar görevlendiriliyordu. Tüm ülke sathındaki sağlık hizmetleri ise saray hekimbaşısı tarafından idare ediliyordu.
XVI. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ortaya çıkan yeni tıbbi gelişmelerin etkisi ile Osmanlı Devleti’nde bir yandan tıbbi düşüncede dönüşüm gerçekleşirken diğer yandan sağlık teşkilatlanmasında çeşitli düzenlemeler yapılmıştı. Önceleri bazı aydın hekimler Avrupa’daki yeni tıp düşüncesinin anlaşılması ve tanıtılması amacıyla münferit çalışmalar yürüttü. Ancak bu çabalar, yeni tıp bilgisinin Osmanlı hekimleri arasında yaygınlık kazanmasına yeterli gelmedi ve Osmanlı tıp sistemi, değişen paradigmaya ayak uyduramadığından özellikle askeri sağlık hizmetlerinde zamanla yetersiz kalmaya başladı. Osmanlı ordusu son dönemlerinde girdiği savaşların çoğunda askerini, yaralanmalar yanında bulaşıcı ve salgın hastalıklardan kaybeder olmuştu.