Günümüzde ahlâk meselesi çeşitli boyutlarıyla tartışılmaktadır. Bu tartışmalar din ve ahlâk ilişkisi, iş ve meslek ahlâkı, siyasî ahlâk ve benzeri birçok noktada gerçekleşmektedir. Ancak ahlâklı olması, ahlâkı yaşaması, ahlâkı geliştirmesi ve kemâle erdirmesi, ahlâkı aktarması ve öğretmesi beklenen varlığın, yani insanın şahsiyet, benlik veya ferdiyet açısından neye dönüştüğü hakkında yeterince kafa yorulmamaktadır. Ahlâk boşlukta asılı duran, soyut bir şey olamayacağına göre, şu veya bu kişinin ahlâkı olacaktır. O kişi kimdir? Kimin ahlâkıdır beklediğimiz. Mesela “peygamber ahlâkıyla ahlâklanmak”, “Kur’an ahlâkını yaşamak” gibi ifadeleri kullanırken ayakları yere basmayan âfâkî şeyler söylemekten öteye gitmiyor muyuz acaba? Kısacası evet ahlâk, ama kimin ahlâkı? Hatta daha da ayrıntılı söylersek, 5 N 1 K, Kimin ahlâkı, Ne? Ne zaman? Nerede? Nasıl? Neden? Böylece ahlâkın göreceliliği konusu gündeme gelir ve insanın sosyal varlığının konumuna göre değişen ahlâk anlayışlarının olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Bu anlamda sık sık duyduğumuz genel ahlâk tabirinin neye göre ve kime göre belirleneceği ve ne kadar geçerli bir şey olduğu sorusu da önemli bir soru olarak ortaya çıkacaktır. Sonuç olarak burada sosyal değişmeyle birlikte gelen zaman ve mekân değişimlerinin kişilerin ahlâkî bir varlık olarak insan üzerindeki etkisini değerlendirmeye çalışacağız.
(...)