“Tele-çalışmayla ilgili inceleme yapan insanların sayısı,
gerçekten tele-çalışan insanların sayısından daha fazla”dır.
Bu ifade, küresel salgın nedeniyle “Elektronik Kulübe”lerimizde sürdüğümüz online yaşantılarımız üzerine yürütülen (bulaşıcı) araştırmaların bir neticesi değildir. 1990’larda tele-çalışma üzerine incelemeler yapan bir araştırmacının ortaya koyduğu bu tespitin üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiştir.
Tele-çalışma, 1990’larda evlerinden bilgisayarla telekomünikasyondan yaralanarak serbest çalışanlar ile bürolarından eve ek iş getirenlerden oluşmaktaydı. O yıllarda bilgisayarlı iletişim faaliyetleri işle ilgili durumlarda gerçekleşmekteydi. Daha sonraki süreçte kitle iletişim ile bilgisayarın birleşmesi, multi-medya olarak adlandırılan yeni bir elektronik sistem doğurdu. Böylece elektronik iletişimin çapı işten eve, okullardan hastanelere, sağlıktan eğitime dek hayatın bütün alanlarını kapsayacak şekilde genişledi. Özellikle bankalar, oturduğumuz yerden işlem yapmamız için tele bankacılığı dayatıyor, online alışverişte de patlama yaşanıyor. Üniversiteler de yavaş yavaş, ama kesinlikle online öğretimle eklemlenecekleri bir döneme giriyor( Castells, 2005: 40-41). Bankacılık ve e-ticarette yaşanan hızlı dijital dönüşümün eğitim sisteminde daha yavaş gerçekleşeceği tespitinde bulunan Castells, üniversitelerin dijital dönüşüme direnç göstereceğini veya hemen adapte olmayacağını öngörmüş olabilir. Ancak bugün küresel bir virüsün üniversiteyi online eğitimlerle ışık hızıyla “ağ”a eklemlenmesine, tele konferansın çeyrek asırlık bir farkla üniversiteyi tümüyle kuşatmasına tanık oluyoruz. Castells’ın tabiriyle ifade edecek olursak “Elektronik Kulübede Gündelik Hayat”larımız ile ağa tümüyle entegre olmuş durumdayız.
Kriz dönemlerinde, olağan zamanlarda gerçekleşmeyen değişimler, hayatımızı hızlıca kuşatır ve normal seyrindeki toplumsal dönüşüm, koşulların zorlaması ile büyük bir ivme kazanır. Bugün içinde bulunduğumuz küresel salgın süreci de eğitimde dijital dönüşümü tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık tüm üniversitelerde, uzaktan eğitim ve online öğretim bir tercih meselesi değil zorunluluk haline gelmektedir. Eğitim sistemi mevcut düzeninin sürdürülmesi ve gelecek nesillere bilgi aktarımı gibi geleneksel işlevinin ötesine geçerek, dijital dönüşümü sağlayan itici bir unsur haline gelmeye başlıyor. Bu süreç, eğitimde dijital dönüşümü engelleyen unsurların bir anda nasıl ortadan kalktığını ve böylece toplumsal değişime öncülük edebilecek bir potansiyelin nasıl açığa çıktığını görmek bakımından önemlidir.