Tarih içinde toplum nezdinde farklı konumlanışı ile dikkat çeken bir olgudur çocukluk. Tarım toplumlarında ailenin aktif bir parçası olan çocuk, sanayi devrimi ile değişen toplumsal yapı içinde ailenin pasif üyesi konumuna gelmiştir. Çoğumuza göre fizyolojik gelişimin bir merhalesi olarak görülmesine rağmen aslında çocukluk kendisine değişik toplumlarda, değişik zamanlarda farklı özellikler atfedilen toplumsal bir kavramdır. “Ortalama bir tam olgunlaşmış yeni doğan 3,5 civarı ağırlıkta ve yaklaşık 50 cm boyundadır.” (Zastrow & Kirst - Ashman, 2016, s. 114) Bu tanım insanın hayat yolculuğunun başlangıcını anlatmaktadır. Bir bebek konuşma, yürüme vb. yetileri olmadan geldiği dünyada zaman içinde topluma dâhil olarak bu yetileri kazanmakta ve bu yetiler sayesinde topluma dâhil olmaktadır. Fiziksel gelişim gibi toplumsal gelişim (toplumsallaşma) da çok katmanlı bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıfır noktasından başlayan insanoğlu geçtiği her gelişim evresi ile birlikte yeni yetiler kazanmakta, her yeti aile çekirdek halkasından bir dış halkaya ulaşımda ona rehber olmaktadır. Çünkü aile toplumun aynasıdır. “Aile mikrokosmos, “toplum” ise makrokosmostur.” (Canatan & Yıldırım , 2019, s. 53)
Ailenin toplumun en küçük temel taşı olması nedeniyle toplumda yankı bulan unsurların da temellerinin ailede aranması sık karşılaşılan bir durumdur. Toplumda her an bulunan ve farklı okumalarla farklı türlerini görebildiğimiz iktidar ilişkilerinin aileyi meydana getiren bireyler arasında bulunması muhtemel bir durumdur. Önemli olan ailede yer alan iktidar ilişkilerinin doğru analizini yapabilmektir. Bu analizin sağlıklı olabilmesi için gizil iktidar alanlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ailenin asli unsurları olarak karşımıza çıkan anne-baba- çocuk üçlüsü arasında arka planda kalan ve gizil iktidar ilişkilerinin tahakkümü altında bulunan çocuk iktidarının gündeme getirilmesi gerekmektedir. Hayatlarının ilk evrelerinde karşılaştıkları ve anlamlandıramadıkları iktidar ilişkileri karşısında çocukların geliştirdikleri kendilerini koruma ve savunma mekanizmaları, yıllar sonra topluma özgür bireyler olarak dâhil olduklarında farklı sorunlara neden olmaktadır.
Görmezden gelmek ya da gizli kalmasına izin vermek yerine sorunların kökenlerini saptamaya çalışmak bugünün yetişkinlerinin görevi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yetersiz beden kuvvetleri gibi sesleri de yetersiz kalan çocukların, çocukluklarının özgürleşmesi adına atılması gereken ilk adım farkındalık zincirinin kırılmasıdır.