Düşünce Dergisi > Arşiv > Sayı 16 / Aile |

19. yüzyılın divan şairesinin ailesine dair söyledikleri üzerine notlar

Geleneksel kültür kodlarındaki kırılmalar, siyasi istikrarsızlıkların ve çöküş psikolojisinin insanları içe döndürüşü, bohem düşünceler, alafranga hayatın moda-hastalık halinde mürebbiyelerle evlere girişi ve hanımın evinden çıkışı, divan şiirinde karşılığını bulur.

Divan edebiyatı, XIII-XIX. yüzyıllar arasında uzun bir dönem Anadolu sahasında varlığını sürdürmüştür. Bu edebiyatın temsilcileri şiirlerini topladıkları divan adını verdiğimiz defterler olmak üzere edebiyat, tarih, din, ahlak, tasavvuf, tıp, astronomi, coğrafya ve güzel sanatlar alanlarında pek çok eser vücuda getirmişlerdir. Divan edebiyatı gelenekli bir edebiyat olup şiirlerin formlarını oluşturan nazım biçimleri, geleneğin getirdiği kurallara bağlıdır. Gazel, kaside, mesnevi, kıta, rubai, müstezat gibi isimlerle anılan bu nazım biçimlerinde insanın duygu dünyası, hayal alemi, doğumdan ölüme kadar yaşadığı hadiseler, yani soyut ve somut âlem bütün varlığıyla yer alır. Konu çeşitliliği bu kadar zenginlik arz ederken bizzat şairin kendisi belli sıfatlarla sevgilinin karşısında durur. Bu sıfatları da yine gelenek ona biçer. Sevgilinin ilgisine her daim muhtaç olan şairin nazarında sevgili güneş, kendisi zerredir; sevgili sultan, kendisi aciz bir köledir; sevgili eşsiz güzellikte bir gül, kendisi onun açılmasını bekleyen şeyda bir bülbüldür. Etrafındaki olan biten olaylara karşı son derece gözlemci bir ruhla hareket eden şair, kendisi ve yakın çevresini yine belli bilgiler çerçevesinde şiirine dahil eder. 19. yy’a gelinceye kadar biz şairin ailesi, kimle evli olduğu, çocukları, evi barkı, kardeşleri, yaşadığı semti, yakın çevresi, mesleği hakkında sınırlı bilgilere ulaşırız. 

16. yüzyılın velut kalemlerinden Gelibolulu Âlî, toplam yetmiş civarında manzum ve mensur esere imza atmış olmasına rağmen kendi şahsı hakkındaki bilgiler -nereli olduğu, baba mesleği, kendi mesleği, eşi, vs.- dönemin biyografi kaynaklarından öğrenilir. Yine 16. yüzyılın şairlerinden Nidâî, Genc-i Esrâr-ı Ma‘nî isimli eserinde beş kardeşin en küçüğü olup adının Şaban olduğunu, ailesinin Kudüs tarafından Ankara’ya gelip yerleştiğini ve kitabını 35 yaşında tamamladığını söyler (Öztürk, 2011: 34-35).

Kanuni döneminde (1520-1566) Kırım Hanı Sahip Giray Han’a da hocalık yapan ve bu vesileyle Kırım’da da bulunan şair Nusret-Gazâ-yı Sahip Giray Han ve Hikâyet-i Bogdan başlıklı mesnevisinde de Sahip Giray Han’dan, Kırım’ın güzelliklerinden, Boğdan ile savaşından ayrıntılı olarak bahsederken kendisine dair bilgileri kırıntı halinde verir (Şen, 2013: 145-169).

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Aile" sayısında...